HAYATTA KALMAK

MİSAFİR KALEM

Ölü gibi yaşayan diriler olarak, diri yaşayan şehitleri kendimize örnek almalıyız. Her gün can verirken Orta doğunun gülleri, yeni bir dirilişle hayata gözlerini açıyorlar. Cellât tonlarca bombaları yağdıradursun yaş filizlerin üstüne, onlar daha gür çıkmakta hasmının karşısına…

“ve cellât uyandı yatağında bir gece,
Rabbim dedi bu ne zor bilmece.
Öldükçe çoğalıyor adamlar,
Ben tükenmekteyim öldürdükçe”

Hayatta kalmak bu olsa gerek. Zamanın tüm saldırılarına ve hayatın bütün zorluklarına rağmen mücadeleyi bırakmamak. Diri ve dinç kalmak. Yüzüne bakıldığında yaşadığını hatırlamak tıpkı Şeyh Ahmet Yasin’deki gibi, O ki; tekerlekli sandalyeye oturduğunda bütün vücudu felçli bir insan, bize hayatta kalmanın dersini veriyordu. Ona baktığımızda yaşadığımızın idrakine varıyorduk. Silkinip kendimize geliyorduk, küllenmiş duygularımız kor haline geliyordu. O gitti… Duygularımız tekrar küllenmesin. Kendimizden başlayalım hayata, kendimize doğru gidelim, yaşantımızı kitap ve sünnetle örelim baştanbaşa.

Hayata kalmak bir bakıma hayatın anlamını kaybetmemektir. Ağaç kök salar toprağa tutunur. Kökleri toprağa sıkı sıkı bağlıdır, ihtişamlı gövdesi ile rüzgâra karşı yıkılmaz gövdesinin varlığının nedeni toprağa olan bağlılığıdır. İnanmış insanların varlık nedeni de Kitap ve sünnete bağlılık ile açıklanabilir. Kitap ve sünnete bağlılık hayatta kalmanın anahtarıdır, vazgeçelim anahtarı sadece cebimizde taşımaktan açalım set olarak oluşturduğumuz kapıları ve girelim o şehre yaşayalım kitap ve sünneti, yaşayalım ki kalalım ayakta ve hayatta.

ABDULLAH ÇELİKDELEN

 

Bir yanıt yazın