Ruhi hazırlık için on iki ayın sultanı Ramazan fert ve toplum olarak Müslümanların hayatına güzellikler getirir. Nefis muhasebesine vesile olan oruç ibadeti, günün ve çağın her türlü kirliliği ve faydasız meşguliyetleriyle sıhhatten ve Rabbinden uzaklaşan insanı özüne döndürür. Bu fırsat anını değerlendirmek isteyen basiretli müminler, Kur’ân okuyarak kalplerini, oruç tutarak sıhhatlerini ve yardımlaşma ile sosyal hayatlarını güzelleştirirler.
Ramazan; zekat ve sadaka-i fıtr gibi ibadetlerle hayırda yarışmanın, yaraları sarmanın, onların derdiyle dertlenmenin zirveye çıktığı bir aydır. Bu mübarek ayın ve orucun bereketiyle Hz. Peygamber (s.a.v.)’in “Yani başındaki komşusu aç iken tok olarak geceleyen kişi (olgun) Mü’min değildir”[1] hadisi günlük hayatımızda daha çok hatırlanır ve uygulanır hale gelir. Aslında Müslüman her daim, imanının kendisinde meydana getireceği hassasiyet ile çevresini araştırmalı, ihtiyaç sahibi insanların dertlerine derman olmaya çalışmalı ve bu sorumluluğu dünya çapında hissedecek şuurda olmalıdır.
Bilinç ve gönül kirlenmesi, farkında olunmasa da çağımızın amansız bir hastalığıdır.
Bilinci ve yüreği kirlenen insan, bu kirliliği bir biçimde iletişim halinde olduğu kişilere bulaştırmaktadır. Böylelikle öz, söz, düşünce, duygu ve davranış kirlenmektedir. Kirli zihin ve bozuk niyetle Kur’an bile okunsa, kalp ve beyindeki kirlenmişlik ona dahi bulaştırılmaya kalkışılmakta ve hatalı yorumlara girilmektedir. İbadetin lezzetini alamayarak ibadetten ve Rabbinden uzaklaşan, cami ve mescitte kafesteki kuş gibi bir an önce kaçıp uzaklaşmaya çalışan insanların hali, başka nasıl izah edilebilir. Bilinç, akıl, kâlp ve duygu kirliliği, maddi kirlilik gibi kolay temizlenmemektedir. Kirlilik manevi olunca, ondan arınmanın yolu da manevi ve usulüne uygun olmak durumundadır.[2] Aksi halde -Allah muhafaza- imansızlık kirini ancak Cehennem ateşi temizleyebilir.
Kur’ân kalbi, oruç duyguları, zekât da malı temizleyen ilahi usullerdir. Zira Allah kişiye şah damarından daha yakındır ve onun içinden geçenleri dahi bilmektedir.[3] Bunun için Hz. Allah, insanî zaafların nasıl tesirsiz hale getirilebileceğini bilip ona göre çare ibadetler emretmiştir.[4] Bildiği içindir ki, insanı manevi kir ve paslardan temizleyecek reçeteleri de en güzel O yazar. İşte Kur’ân, bu reçetelerden oluşmuş ilahi şifa hazinesi[5] oruç da takva yolunun vesilesidir.
Ruh ve bedenden yaratılan insan, madde ile mananın birleşiminden meydana gelmektedir. Oruç, madde ile mana arasında bir denge ve mana aleyhine bozulan dengeyi düzeltecek bir ibadettir. Böylece, Allah’ı tanımak ve O’na kulluk etmek için yaratılan insan, himmetini yaradılış gayesine yoğunlaştırarak Allah’ın rızasına ulaşmaya çalışır. Orucu emreden ayet söyle başlar: “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı!” Bu ilahi bildirinin hemen ardından, oruç ibadetinin insanda gerçekleştirmek istediği amaç açıkça yer alır: “Lealleküm tettekûn: Umulur ki, sorumluluk şuuruna ulaşırsınız.”[6]
Evet, orucun gayelerinden biri, insanda “sorumluluk şuurunu” uyandırıp diri tutmasıdır. Nâil olduğumuz sayısız nîmetlerin kadrini hatırlatan bu ayda, fânî lezzetlerden vazgeçip bâkî lezzetlere nâil olma temennisiyle, Ramazanınız mübarek olsun.
[1] İbn-i Ebî Şeybe, Kitabü’l-İman, s. 33.
[2] Kalplerin temizlik ve huzur bulmasının usulüne şu ayet işaret etmektedir. “Onlar inanan ve Allâh’ı anmakla gönülleri huzur bulan kimselerdir. İyi bilin ki gönüller, ancak Allâh’ı anmakla huzur bulur” (Ra’d Suresi, 13/28).
[3] “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız” (Kâf Suresi, 50/16).
[4] “Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır” (Mülk Suresi, 67/14).
[5] “Biz Kur’ân’dan mü’minlere şifâ ve rahmet olan şeyler indiriyoruz. Ama bu, zâlimlerin ziyanını artırmaktan başka bir katkıda bulunmaz” (İsrâ suresi, 17/82).
[6] Bakara Suresi, 2/183.