Çoğu zaman biz insanlar, beş maymun hikayesindeki maymunlar gibi mi oluyoruz? Bir şeyleri savunuyoruz körü körüne ama neden ve niçin savunduğumuzu bilmiyoruz, bize ne söylendiyse onu dileyip ona göre hareket edebiliyoruz. Okumuyoruz, araştırmıyoruz, sokakta, sağda-solda duyduğumuz bilgilere dayanıyoruz. Aslında biraz araştırsak hakikati arasak, basiretimizi kullansak, olayları çözümlerken farklılıklar olduğunu görme imkânımız olabilir.
Sorgulamadan yaşadığımız hayat, ne kadar bizim hayatımız olabilir? Sorgulamadan yaşadığımız hayatın tadı ve manası ne kadar olabilir? Soruları çoğaltabiliriz. Sorgulamayan insanın, bilgi ve fikrinin değeri yoktur. Bilgisiz ve fikirsiz insan da kandırılmaya çok müsait durumdadır.
Kültürel kodlarımızın temeli dinimiz İslam’ın yüce kitabı Kur’ân-ı Kerimde Rabbimiz; “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var? (Muhammed suresi 24. ayet) “Andolsun, biz onu (tufan olayını) bir ibret olarak bıraktık. Var mı düşünüp öğüt alan? (Kamer suresi 15. ayet) ve yine aynı Surede kıssalar ve ibretlik hadiselere işaret ederk ard arda dört defa “Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan? (Kamer suresi 17. 22. 32. 40. ayet) çağrısıyla düşünen ve ibret alan insanlar olmamızı istemektedir.
İnsanoğlunun düşünmesi, sorgulaması gerektiği, ilahi hükümlerde bize bir emir olarak geldiği halde bize ne oluyor da düşünmeyi başkalarına bırakıyoruz. Düşünmeyerek, sorgulamayarak, sanırım farkında olmadan bizlere verilmiş olan emirlere karşı geliyoruz.
Yavuz Bülent BAKİLER “Bizim, dünden bugüne 32 beyliğimiz, 38 devletimiz, 15 cihan devletimiz, 34 hanlığımız, 4 atabeyliğimiz, 10 cumhuriyetimiz var” diyor bir yazısında. Dünden bu güne bunca beyliği, devleti Türk milleti bugünkü haliyle düşünerek mi kurdu acaba. Böyle bir milletin varisleri olarak, binde birini bile tanımadığımız ecdadımızla kuru kuruya övünmek ne kadar içler acısı bir durumdur.
Millet olarak bu derin uykudan biran önce uyanmamız lazım. Bu derin uykudan uyanmanın ilk basamağı da raflarda tozlanmış olan kitaplarımızı alıp, onlarla bozulmuş dostluğumuz düzeltmek olmalıdır.
“Müslüman mısın”? sorusuna göğsümüze gere gere “Elhamdülillah Müslümanım” cevabını verebiliyoruz, ama İslam’ın ilk emri olan “Oku” emrini günlük hayatımızda onca boşa geçen zamana rağmen uygulamıyoruz. Boşa geçen zaman diyorum çünkü hiçbir insanın boş zamanı olmadığına inanmıyorum sadece boşa geçirilmiş, israf edilmiş zamanı vardır. Arâf Suresi 31. Ayette rabbimiz Mealen: “… Yiyiniz ve içiniz. fakat israf etmeyiniz. Çünkü O, israf edenleri sevmez” buyurmaktadır. Zamanı değerlendirmemek de bir israf olduğuna göre, boş zaman geçirirken tekrar düşünmek gerekmez mi?
Bilinçsizce yetişen ama kulaktan dolma bilgilerle öğrendiği geçmişiyle övünmeyi hiç ihmal etmeyen bir gençlikle ve toplumla karşı karşıyayız artık. Ne kadar daha böyle devam edeceğiz? Uyanmamız için daha ne kadar sıkıntı yaşayacağız?