Kur’ân Ahlakının Öngördüğü Gerçek Adalet

             Adalet, toplumsal düzeni sağlayan en önemli değerlerden biridir. Her ülkenin kendine özgü bir adalet sistemi vardır. Ancak dünya geneline baktığımızda, adaletin uygulanmasında karşılaşılan zorluklar nedeniyle, sürekli ideal model arayışının devam ettiğini görürüz. Ancak adaletin gerçekleşmesi için adil insanların yetişmesi gerekir. 

Tüm dünyada ulaşılmaya çalışılan ideal  adalet hedefi, insanlar arasında ayrım yapılmadan, herkesin yaptığının karşılığını tam olarak aldığı bir mekanizmasının oluşturulmasıdır. Ancak bu hedefe ulaşmak için  ortaya konan çabalar insan elinden çıktığından teori ve pratikte birçok problemle iç içedir. Bu yüzden üretilen projelere ve çözümlere rağmen, adaletin tam olarak sağlanmasında çeşitli güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Bu gibi olumsuzlukların temel nedeni ise toplumun inanç ve temel ahlak yapısında oluşan bozulmalar ve çöküntülerdir. Allah’ın insanlar için öngördüğü güzel ahlaktan uzaklaşılmasından kaynaklanan bu çöküntü, toplumları her alanda olumsuz yönde etkilemektedir.

 

Dolandırıcılık, rüşvet, yolsuzluk, adaletsizlik ve bunların benzeri daha pek çok olayın nedeni işte bu manevi çöküntüdür. Günlük hayatın her alanında bunun örneklerine rastlamak mümkündür. Çünkü kapkaç ve dolandırıcılık yapan kişi için; dostluk, aile bağları, toplumsal kurallar, güzel ahlak, dini ve manevi değerler gibi ölçüler geçerli değildir. Bu kişinin ölçüsü, kendisine dahi huzur vermeyecek olan maddi menfaat ve çıkarlardır. Her hareketinin bir gün hesabını vereceğini düşünmeyen, sahteliklerin haksız bir kazanç olduğunu aklına getirmeyen bu kişinin çevresindeki diğer kişilerle olan ilişkileri de menfaat ekseninde, manevi değerlerden uzak şekilde olacaktır.

Burada ortaya konmaya çalışılan tablo maalesef yabancı olmadığınız sıradanlaşan hayatımızdan kesitlerdir. Bu durum genellikle kişinin kendi menfaatlerinin zarar göreceğini düşündüğü anlarda ortaya çıkmaktadır. Hırsızlık yapan da, zulüm yapan da, dolandırıcılık yapan da hep bu mantıkla hareket etmektedir. Herkesin çıkarını gözettiği böyle bir toplumda haliyle adaletsizlik, çıkar kavgaları ve kargaşa hüküm sürecektir.  

Oysa Kur’an ahlakını yaşayan bir kişi hangi şartlar altında, ne gibi bir zorlama ile karşı karşıya olursa olsun haksızlığa tenezzül etmeyecek ve Allah’ın emrini gözetmekten vazgeçmeyecektir.

Güçlü Allah inancı olan kişi, her yaptığının, söylediği her sözün bir gün hesabını vereceğini asla unutmaz. Yalnızca kendi çıkarlarını düşünme, servet yığıp-biriktirme, sıkıntı ve ihtiyaç içinde olanları görmezlikten gelme gibi ahlaki bozuklukların sonucu ortaya çıkacak adaletsizliğin elbette çözümü vardır. Her olayda olduğu gibi bu konuda da çözüm, önderliğini Hz. Muhammed (s.a.v.)’in yaptığı Kuran ahlakının inananlar arasında yaygınlaştırılmasıdır. Çünkü Allah iman eden ve bu üstün ahlakı yaşayacak kullarına kesin adaleti emretmiştir: “Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için, şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır (Nisa Suresi, 4/135).

Her Cuma hutbede dinlenilen şu ayet hayatımıza yansımalıdır. “Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz (Nahl Suresi, 16/90). Bu hükmü defalarca dinlediği halde öğüt almayanların namazı da tartışmalı hale gelebilir.

Ayetlerde belirtilen bu adalet anlayışına sahip insanların yaşadığı bir toplum, adaletsizliğin asla barınamayacağı bir ortam olacaktır. Çünkü Kuran ahlakının yaşandığı bir ortamda, en yakın akrabalar da dahil olmak üzere kişinin yakınlık derecesi, maddi durumu ya da mevkisi gibi şartların hiçbir önemi olmadan mutlak adalet uygulanacaktır. Aslolan adalet, ehliyet ve liyakate riayettir. Bunlara değer vermeyen toplumlar kalkınamazlar da.

Ancak günümüzdeki uygulama maalesef bu değerleri göz ardı etmektedir. Kimi zaman bir insanın maddi gücü, mevkisi, çevresi göz önünde bulundurularak işlediği bir suç cezasız kalmaktadır. Oysa gerçek adaletin yaşandığı toplumlarda o anki durum ve şartlar gözetilerek, kişinin ayrıcalık sayılabilecek (akrabalık, mal-mülk, itibar gibi) özellikleri dikkate alınmadan adil bir tutum sergilenir. Adalete güvenin kalmadığı toplumlarda yaşamak eziyete dönüşür.

******

Kınama: Bir zamanlar Allah kavramı yerine ikame edilmeye çalışılan “tanrı” kavramı, sözüm ona gazetelerin birinde “Babıâli tanrıları” ismiyle yayınlanan münasebetsiz bir kitap sebebiyle manşete taşınmış. Dini değer ve kavramlarla oynamaya çalışanları kınıyoruz.

******

Sağlam değerlere bağlı olarak, adaletli ve huzurlu bir toplum oluşturma temennisiyle…

 

Bir yanıt yazın