Her varlık gibi insan da bakım ve onarıma muhtaçtır. Maddî sağlık kontrolleri olduğu gibi, manevî onarım da bir vazifedir. Ramazan-ı Şerif sağlıklı hayat ile manevi gelişimin zirvesi olduğu için, on bir ayın sultanı olarak isimlendirilmektedir. Müslümanlar için maddî ve manevî toparlanma zamanı, Ramazan ayı birçok güzelliği beraberinde getirmektedir. Bu ayda tutulan oruçlar, kılınan teravihler insanların kalbini yumuşatmakta, hayır işleri artmaktadır. Hicri takvime göre hesaplanması gereken zekâtlar, sevapların kat kat olması sebebiyle bu ayda verilmektedir.
Komşuluk ilişkileri, aile buluşmaları, sosyal iftar organizeleri gelişime kapı açabilir. Aile, akraba ziyaretleri, sıla-i rahm ve yardımlaşma, Ramazan-ı Şerifte zirveye erişir. Fakir ve muhtaçların derdiyle dertlenmek, oruç tutarak açların haliyle hallenmek, kalpleri daha duyarlı hâle getirir.
“Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeksizin, oruçlunun sevabı gibi sevap alır” müjdesine erişmek için herkes gayret eder. “Biriniz, kendisi için sevdiği bir şeyi, kardeşi için de sevmedikçe, tam iman etmiş sayılmaz” hükmünü geçerli kılabilmek ve iyiliklerin yaygınlaşması için çalışılır. İmanın, ferdî ve sosyal hayatımızı güzelleştirmesi bu paylaşım ve sevgi kültürüyle mümkün olacaktır.
Yardımlaşma, sadaka ve zekât gibi bir yönüyle iktisadi olan ibadet, Ramazan vesilesiyle daha bir dini ve ahlaki mahiyet kazanıyor. Zekât veren kişinin malı temizlenirken, muhtaçların ihtiyacı giderilerek insanî ve sosyal etkileşim mutluluk vesilesi haline geliyor.
Ramazan bazıları için de Hac hazırlığı dönemidir. Allah’ın evi Beytullahı ziyarete gidecek olanlar maddî ve manevî arınma gayretini Ramazanla zirveye eriştirir. Gönül kâbesini yüceltmek isteyenler için de, bu manevi atmosfer harika bir fırsattır.
İnsanî ve sosyal gelişim; ilgi, bilgi, sevgi ve iletişim kanallarının açık tutulmasını gerektirmektedir. Bu mübarek ayın Müslümanların hayatındaki etkisi o kadar derinden ki, normal hayatında dinî hassasiyetlere fazla dikkat edemeyen kesimler bile çok ya da az onun etkisine girmekten geri duramıyor. Ramazan her kesimin hayatını bir şekilde etkiliyor. Kimilerine gönülden giriyor, kimilerine mideden. Ama kendini fark ettirip “Ben geldim!” diyerek kendini hissettiriyor. Fert ve cemiyet olarak bu manevi panayırda, hangi güzelliklere ne tür imzalar atacağımıza odaklanmalıyız.
Eğitim, terbiye, gelişim ve değişim stratejisinin uygulanmasıyla, toplumdaki birçok problemin üstesinden gelinebilir. Toplumun ruh sağlığını koruyan değerleri yeniden gündemimize almalıyız. Etkisizleştirilmeye ve farklı sübliminal mesajlar ile yozlaştırılmaya çalışılan aile bağları ve sosyal etkileşim güçlendirilmelidir.
Hızlı yapılaşma ve şehirleşmeye rağmen, şehir ortamında insanî ve sosyal değerlerin yaşanması sağlanmalıdır. Modernleşme ve küreselleşmeyle gelen kimlik sorunlarını devre dışı bırakacak sistemler kurulmalıdır.
İnsanlar arasındaki sevgi ve iletişim bağlarının gelişimiyle, dayanışma Ramazanda bir nevi kurumsallık kazanmaktadır. Nesillerin İslamî değerlerle tanışması, sosyal değişimlerin sağlıklı ve istikrarlı oluşmasına Ramazandaki aktiviteler katkı sağlamaktadır.
Müslüman için, günlük bakım namaz, haftalık kontrol Cuma ve yıllık onarım Ramazan-ı şeriftir. Ancak dindarlık sadece bunlardan ibaret değildir. Yalandan ve her türlü fenalıktan sakındırmıyorsa kılınan namaz olmaz. “Namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor” (Ankebut, 45).
Ramazanın manevi atmosferinden aldığımız güçle hayatımızda yeni hamleler yapmalıyız. Yeni program, irtibat ve üretim ağları ve manevi gelişim fırsatları oluşturmamız gerekir. Aksi halde bize ait olmayan kültür ve üretimlerin tuzaklarına takılıp stres ve ekonomik zorluktan şikâyet ederiz.
Temel ölçü ve tanımlamaları hayatımıza taşımalıyız. “Müslim, elinden ve dilinden Müslümanların esenlikle olduğu kişidir. Mümin ise, insanlara, kanları ve malları hususunda güven veren kişidir.” Önemli bir İslamî bir kavram olan “ihsan” mertebesi, her şeyi en güzel şekilde yapma, insanî ve sosyal gelişimin temelidir.
Ferdi ve sosyal hayatımızın işletim sistemi İslam olmadıkça yakılıp yıkılan beşeri coğrafyamızda huzura ermek zor olacaktır. İmanî ve İslamî değerler hayatımıza taşınmadıkça, ümmetten ve İslam’dan beklenen gerçekleşmeyecektir. Biz iyi olursak her şey çok daha güzel olacaktır.
Son söz “kendini bilen Rabbini tanır” Rabbini ve kendini tanıyan kötülüklerden, uzaklaşarak, insani ve sosyal gelişim yönünde maddi ve manevi gayret içinde olur.