Kalkınma, günümüzde geri kalmış olarak kabul edilen yöre ve devletlerin en önemli gündemidir. Daha rahat bir hayat yaşayabilmenin yolu, kalkınma ve gelir düzeyinin yükselmesinden geçmektedir. Bunun için ise eğitim, üretim ve gelişim şarttır.
Kalkınmanın temeli, insan unsuruna dayanır. Teknolojiyi icat eden, kullanan ve neticesinden de istifade eden insandır. İnsan ise, yetiştiği ortam ve ona anlam katan kültürel değerler ile anlaşılabilir. İnsanı harekete geçiren, inanmışlığı ve adanmışlığıdır.
Kalkınma ve gelişim ancak güven ortamında mümkündür. Bu noktada, ilgili kurumlar ve muhatap insanlar arasındaki iletişim sağlamlaştırılmalı ve yöre insanına güven ve destek verilerek taşın altına elini koyması sağlanmalıdır.
Projeler, gerçek durum tespitine dayandığı ve geleceğe yönelik projeksiyonlar yapabildiği ölçüde başarılı olurlar. Bu noktada insanın ihtiyaçları, beklentileri ve katılımlarını sağlamak için kültürel değerlerin devreye sokulması da önem arz etmektedir.
Gelişim projeleri, farklılıklarının azaltılması ve bölgede yaşayan insanların yaşam düzeylerinin yükseltilmesine yönelik olmalıdır. Sürdürülebilir yerel kalkınma modelleri geliştirmek, hem hükümetlerin hem de yöre insanlarının görevleri arasındadır.
Kalkınma projeleri, insani önceliklere saygılı olmalı ve sivil toplum kuruluşlarının katılımları sağlamalıdır. Sürdürülebilir insani kalkınma konularında toplumun her kesimi bilinçlendirilmelidir. Elde edilen sonuçlar ışığında, daha kapsamlı uygulamalar için, ulusal ve uluslararası kaynaklardan yeni finansman imkânları sağlanmalıdır.
Gelişim gerek genel olarak yörenin ve gerek ise fert fert yöre insanının gayretiyle yakından alakalıdır. İnsanlar farklı kabiliyet ve kapasiteyle yaratıldığı gibi, yöreler de farklı yeraltı-yer üstü zenginliklerine, coğrafi ve iklim güzelliklerine sahiptir. Bu şartlara uygun stratejiler geliştirilir ve yöre insanı da bu konuya gönül verirse üstesinden gelinmeyecek iş yoktur.
Hangi dönemde olursa olsun, geri kalmışlık ve ekonomik sıkıntıdan kurtulmak için kalkınmak şarttır. Kalkınma kavramı, bilimsel ve teknolojik ilerleme, sermaye birikimi, gayri safi milli hâsılanın artması, eğitim, sağlık ve benzeri alanlarda temel sorunların çözümlenmiş olması gibi pek çok şeyi anlatmak için kullanılmaktadır.
Ancak günümüzde kalkınma, daha çok çevre ve insan merkezli bir yaklaşım gerektirmektedir. Ferdi kalkınma, toplumun geniş kesimlerine yansımadığı takdirde hedefine ulaşmaz. Sağlıklı bir toplum ve kalkınma için, kültürel değerlerimizin temelini oluşturan dinimiz de, cemiyetin topyekûn kalkınmasını ister. Zekât emir ve gerçeği, bunun en önemli göstergesidir. Bu yüzden hakiki kalkınma, belli bir kesimin değil, bütün insanların kalkınmasıdır.
Bir cemiyetin ticari, iktisadi, hukuki, ahlaki, kültürel, dini, örf ve adet gibi çeşitli veçheleri vardır. Bunlar genellikle girifttir ve karşılıklı etkileşim halindedirler. Bir cemiyetin kalkınması, tüm bu saydığımız alanlarda gelişmeyi gerektirir. Tasarrufların ve yatırımların teşviki, cemiyetin zenginlenmesini ve kalkınmasını hızlandırır. Tüketim ekonomisinin cenderesinden kurtulup tasarruflarını yatırım ve üretime dönüştürebilen toplumlar gelişir.
Kişi ve toplumların kültürel değerlerini rencide etmeyecek, aksine onu geliştirecek zeminlerin oluşturulması toplumsal verimlilik açısından gereklidir. İnsan adanmışlığı ve inanmışlığı kadar güçlüdür. Kültürel değerlerin temelini oluşturan Dinler, insanı harekete geçirmede güçlü etkiye sahiptir. Bu din özelde İslam olarak ele alındığında, Müslümanlar ilk emri oku olan bir kitaba muhatap olurlar. Kur’ân insanın ancak çalışmasının karşılığına erişebileceğini vurgular (Necm, 53/39). Hz. Peygamber ise “İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır” diyerek sürekli gelişmeyi istemektedir. Bu güçlü değerler, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın da temelini oluşturabilecek verilerdir.
Gelişim, kalkınma ve verimlilik için insan unsuru birinci derecede önem arz etmektedir. İnsan da çevresiyle birlikte ele alınmalı ve ihtiyaca cevap verecek fonksiyonel gelişim projeleri üretilmelidir. Gerçek kalkınma için, bilgi ve sermaye buluşması sağlanarak, manevi gelişime de önem veren toplam kalitenin yolu açılmalıdır.