“İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.”
İnsan Merkezli Yaklaşım; insanı ve değerleri ön planda tutar. Herkesin özel ve güzel olduğu kabulünden hareket eder. İnsana saygı ve özveri ile yaklaşır. Zira her şey emrine sunulan insan, diğer varlıklardan cins olarak daha değerlidir. Zamanla fıtrattan kayma ve bozulmalar olsa da, biz insanların hata ve kusurlarından ziyade, yüreklerindeki güzelliklere bakmak durumundayız.
Fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal boyutlarıyla insan bir bütündür. Bu boyutlardan sadece birinde bile dengeyi sağlayamazsa mutsuz olur. Mutsuzluğunun nedeninin de kendisini yeterince tanımamaktan kaynaklandığının farkına varmaz.
İnsan, hayatı boyunca karşısına çıkan olaylar, insanlar, şartlar sayesinde deneyimler kazanarak kendini tanıma ve olgunlaşma yolunda ilerler. Yaşlıların, “şimdi bildiklerimi keşke gençlik yıllarında bilseydim” diye yakındıklarını duyarız. Bu, onların eğer yaşamlarını yeni baştan yaşama imkânı olsaydı tercihlerini farklı şekillerde yapacaklarının göstergesidir.
Yani kendini tanıma ve olgunlaşmanın bedeli uzun yıllar, hatta tüm bir ömürdür. Uzun ömrün bile olgunlaşmayı garantilemediği sıkça görülen bir gerçektir. İnsanlar bedensel yetişkinliğe zamanla ulaşıyorlar ama ya ruhsal yetkinliğe? Ruhsal yetişkinliğe erişmek, çaba ve gayret gerektirir. Ancak yüce ruhlu kişiler, insanî ve ruhî gelişim için çaba sarf edebilirler.
İnsan hata yapabilir. Önemli olan hataları kabullenip, ders ve ibret alabilmektir. Hata ve yanlışlık; ders çıkarılabilirse ilmin, insanlığın ve sosyal hayatın gelişimine yardım eden disiplin kollarından biri haline gelebilir. Laboratuvarlardaki deneyleri düşünelim. Birçok deney ve terkip yapılır. Çok azından istenilen netice elde edilir.
İnsan merkezli yaklaşım; insanın sadece insan olma kimliğine odaklı ön yargısız, evrensel, insanî ve ilahî direktifleri hayata tatbik etme adına yapılır. Bu durum hak, hukuk ve sosyal huzur için; özel bir gayret ve hassasiyetle yerine getirilir.