Ne zamandır düşündüğüm bu hususu kamuoyu ile paylaşma zamanının geldiği kanaatindeyim. Artık mayalandı, gündeme getirdiğim birçok mecliste kabul ve destek gördü. Millet olarak haber saatlerinde nerdeyse kriz geçirecek hale geliriz. Hep kötülükler, kazalar, hoş olmayan şeyler ön plana çıkarılır.
Bunun bazı istisnaları vardır fakat hüküm çoğunluğa göre verilir. İstisnayı da lutfen son kapanış olarak farklı bir haber yapan kanallar oluşturmaktadır. Hatta bazen TV’lere Haberler’den sonra ne dinledik, bir değerlendirme yapalım şeklinde program teklifi de düşünmekteyim. Her bir sözün bir manası, bir yönlendirmesi ve muhatap üzerinde bir etkisi söz konusudur.
Bazen bizzat içinde olduğunuz bir olay, TV ve Haberler yoluyla size çok farklı bir şekilde takdim edilebilmektedir. Bizdeki şöhret hastalığı bazen farklı tutumlara sebep olmaktadır. Bazılarının reklâmın iyisi kötüsü olmaz yaklaşımı da tekrar değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır.
İyi ve mutlu bir toplum olmak istiyorsak, Haberler’de örnek olabilecek güzel davranışlar daha fazla ön plana çıkarılmalıdır. Bazılarının sadece haberde çıkabilmek adına çılgınlıklara girişebildiği bir toplumda bunun ne manaya geldiğini takdirlerinize bırakıyor ve iyi haberlerin ön plana çıkacağı bir toplum oluşturmayı diliyorum.
Kaçırıldı mı? Reklâm mı yaptırıldı?
Masum duruma düşüp, güç elde etmek, insanların dikkatini çekerek, olumlu bir imaj oluşturmak, bizim gibi toplumlarda hâla prim yapmaktadır.
Mardin’de kaçırıldığı haberi ile gündeme gelip birkaç gün sonra Batman’da serbest bırakılan Daniel Edip Savcı, sonrası bu düşünce tekrar depreşti. Savcı, kendisine iyi davranıldığını söyledi. Kaçıranlar hakkında fazla bir açıklama gündeme gelmedi. Ama Başbakan’ın bile kendisini aradığı ifade edildi.
İnancı gereği davacı olmayacağı haberi de bayağı dikkat çekti. Savcı, bunu “Benim mesleğim davacı olmaya müsaade etmiyor” gibi bir cümle ile kamuoyuna duyurdu. İyi show ve reklâm yaptı. Olayın giriş, gelişme ve sonuç kısımlarını birleştirince yukarıdaki başlık ortaya çıktı.
Polis ve İç İşleri Yönergesi
Haklar karşılıklıdır. Suçlunun hakkı var da polisin hakkı yok mu? Gece biz evlerimizde uyurken onlar güvenlik ve kolluk kuvveti olarak görev yaparlar. Evet, maaş alıyorlar, bir tercih yapmışlar. Kabul, fakat onların da insan olduklarını unutmayalım. Onların da anne babaları var, evlerinde eş ve çocukları var.
“İnsan Merkezli Yaklaşım” herkese uyarlanabilecek kapsamlı bir yaklaşım tarzımdır. Tahlile tabi tuttuğumuz meseleleri bütünüyle göremezsek isabetli çözümleme yapamayız. Hadiseleri çok boyutlu ele alabilmelidir. Aksi halde toplum olarak kırılma noktalarımız artar. Bizim ise birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Tevhit inancı mensupları olarak aslında buna mecburuz bile. Herhangi birini rahatsız eden bir mesele, bizi de derinden etkilemez ise, Müslümanlığımız bile sorgulanabilecek hale gelir. Müslüman duyarlı olmak zorundadır. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın deme lüksü yoktur, belli hassasiyet sahibi insanların. O dert ve sıkıntılar bir gün sizi de bulur. En sevdiğiniz insanlar bile etrafınızda olmadığında, bazı şeyler anlaşılabilir ama çok geç kalmış olursunuz. Zaten dost kara günde belli olur.
Polislerin yoğun çalışması, yetkilendirilmesi, her türlü sıkıntıda hatırımıza gelmesi, gibi konuları da bir başka yazımızda paylaşmak ümidiyle, iç ve dış dünyamızda huzur ve mutluluğun devamlı olması dileklerimle…