Kur’an’da geçen bütün emir, yasak ve tavsiyeler, ferdî ve sosyal gelişmeyi sağlamaya yöneliktir. Namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetler, Müslüman kimliğinin oluşumunda vazgeçilmez unsurlardır.
İslam’ın şartlarından biri olan hac ibadeti bütün Müslümanların tevhit bilincine ulaşmaları için bir vesiledir. Herkes aynı gaye ve rıza için, Hz. Peygamberden öğrendiği üzere tavaf, vakfe ve kefen misali ihram ile farklı duygulanımlar yaşar.
Hac için Kâbe’ye giderek İslamî güzellikleri tamamlayan kişinin huzura kavuşacağını Rabbimiz şöyle haber vermektedir: “Oraya giren emniyette olur.” Bu emniyet, cehennem azabı ve dünya sıkıntılarından kurtulmayı da içermektedir. Yalnız bu kurtuluş, şu ayeti kerimenin ifade ettiği çerçeve ile de yakından ilgilidir: “Her kim benliğini arındırıp tezkiye ederse, kesinlikle kurtuluşa erecektir. Onu karanlığa gömen ise, hüsrandadır, kaybetmiştir.”
Hac ibadeti farz kılınınca (Hac, 22/27) Resûlüllah (s.a.v.) bunu tebliğ etmiş ve ashab-ı kirama hac yapmalarını bildirmiştir. Bir sahabenin bu ibadet için: “Her yıl mı?” sorusuna üç defa tekrarlaması üzerine, Allah’ın elçisi şöyle buyurmuştur: “Sizden öncekiler, peygamberlerine çok soru sormaları ve aldıkları cevaplarla amel etmemeleri yüzünden helak olmuşlardır. Ben sizi kendi halinize bıraktığım sürece siz de beni kendi halime bırakın” (Buhari, el-Cami” IV, 422).
Halen Mekke, Hazreti İbrahim’in, Allah-u Teala’ya ibadet için inşa etmiş olduğu ufak bir evin yerinde bulunmaktadır. Allah-u Teala ona Beytullah adını bahşetmek ve orasını namaz kılan herkesin kıblesi haline getirmek suretiyle Hazreti İbrahim’i taltif buyurdu. Keza, muktedir olanlar için en azından hayatlarında bir defa bu makamı ziyaret etmelerini farz kıldı.
Bu ziyaret sadece bir nezaket ziyareti değildir. Tam olarak bu ziyaretin bize iman ve iyilik telkin eden, icra edilecek merasim ve şartları vardır. Hacca gidince ihtiraslara hakim olmamız, kan davasından vazgeçmemiz, kavlen ve fiilen temiz bulunmamız bizden istenmektedir. Allah-u Teala bizim samimiyet ve teslimiyetimize karşılık mükafat vaad buyurmaktadır.
Hac bir bakımdan ibadetlerin en efdalidir. Çünkü bir insanın böyle uzun bir yolculuğa ve sevdiklerinden ve en yakınlarından ayrılmaya katlanması için muhakkak surette Allah-u Teala’ya sonsuz bir bağı bulunması icap eder.
Hacc ibadetinin yapıldığı günler aynı zamanda müslümanların ikinci bayramı olan Kurban bayramı olarak kutlanır ve mali gücü olan Müslümanlar Kurban keserek bir bölümünü veya tamamını fakirlere dağıtırlar.
Kurban sadece Allah’ın rızası’nı tahsil ve O’na yaklaşmak için, ibadet niyetiyle kesilir. Bu hususla alakalı olarak Kevser Suresi’nde meâlen şöyle buyruluyor: “Muhakkak biz sana Kevser’i verdik. Öyleyse Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes.”
Kurban kesmek, Allah’ın üzerimizdeki maddî ve manevî nimetlerine şükrün bir alameti, Allah’a yaklaşmanın en büyük vesilelerinden biridir. Fakirlerin ve muhtaçların gönlünü yapabilmek için güzel bir fırsat, kardeşlik ve birlik-beraberlik temini için harika bir vasıtadır. Kurban kesmek, bazı gafillerin iddia ettiği gibi, bir canilik değil, bilakis gerek insanlara gerek de diğer hayvanlara karşı merhamet duygularını besleyen bir emirdir.
Kurbanın maddi ve manevi yedi mühim faidesi vardır. Kurban gadab-ı ilâhiyi söndürür. Rızay-ı İlahîyi celbeder. Çok kurban kesilen bir memlekette harb olmaz. Eğer bir insan vakt-i hali müsait olup da kurban kesmezse muhakkak ki, o adamın ya kendisinden veya çoluk çocuğundan yahud da malından, ticaretinden, servetinden ve varlığından mutlaka bir kan çıkacaktır. Kurbanda çoluk-çocuk ve fakir-fukara için umumi bir maslahat ve mutlak bir menfaat vardır. Kurban bayramında aff-ı umumi tecelli eder.
İnsana teslimiyet ve boyun eğme şuurunu bahşeden hac ve kurban vazifelerini yerine getirebilmek dileklerimle..