Allah’ın düşünme ve seçme kabiliyeti ile donatıp yeryüzüne gönderdiği insanoğluna en büyük lütuf ve yardımı, peygamberler aracılığı ile din gönderip ona rehberlik etmesi, sorumluluğuna ve ona yakışır bir hayat sürmesinde yardımcı olmasıdır. Bunun için ilâhi dinler ve bunların son halkası olan İslâm, kendini ilâhî rahmet ve hidayet olarak tanıtır.
Büyük peygamberler meyanında, tarihin tekamül devrini süsleyen gelmiş geçmiş diğer dinler ve peygamberler tarihindeki varlıklarını, teyid ve tevsik eden, Hz. Peygamber’in 23 senede peygamberlik hayatı boyunca tebliğ, talim ve tatbik ettiği ilmî ve amelî hükümler kısaca İslâm kelimesi ile ifade olunur. Kur’an’da; ”Allah indinde din ancak İslâm’dır.” ayeti ile tespit edilen İslâm dini, tam anlamı ile Allah’ın birliğine dayanan ve insanın yaratılışına uygun bir dindir.(1)
İslâm’ın rahmet ve hidayet olması, düşünme, inanma, yüce yaratıcıya ibadet etme, başta olmak üzere, insanın iç dünyası ve dışa akseden davranışları konusunda ona yol göstermesi, onun hayatına anlam ve amaç kazandırması şeklinde olur. İslâm mesajının ana konularından biri olan ”iman”, hem dinin özünü oluşturur hem de yaratılış ve kâinatın sırrını açıklar. “İbadetler”, insanın Tanrı karşısındaki konumunu ve ona bağlılığını simgeler. İnsanın kendine ve diğer insanlara karşı saygılı, insanlık onur ve sorumluluğuna uygun, biçimde yaşama kuralları ise, bireysel ve toplumsal değer yönüyle “ahlâk”, şekil ve yaptırım yönü ile ”muamelât” olarak tanınır.
İslâm’ın öğretisinde bütün bu alanlar birbirini destekleyecek şekilde bir ahenk içinde ele alınır; fert ve toplum hayatına gerektiği yerde, gerektiği ölçüde bir yönlendirmede bulunur. Bunun dışında insanların kendilerini gerçekleştirmesine, toplumların farklılık içinde gelişip yenileşmesine imkan tanır. Bu sebeple de İslâm, farklı muhit ve kültürlere mensup insanların, talep ve ihtiyaçları ile akıl ve modern bilimle gelişen ve değişen toplumların beklentileri ile çelişmez; aksine bütün bu alanlarda sağlıklı gelişim için gerekli zemini ve ortak bağı oluşturur.(2)
Bu sebeple dini şöyle tanımlayabiliriz. Din; akıl sahibi insanları kendi tercihleri ile bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilâhî bir kanundur.(3)
DİNİN KAYNAĞI
İslâm inancına göre dini vahiy yolu ile bildiren Allah’tır. Bütün gerçek dinler Allah’tan gelmiş ve safiyetlerini korudukları sürece yürürlükte kalmıştır. İlk insan aynı zamanda ilk peygamberdir ve kendisine bildirilen din tevhid dinidir. Allah’ın varlığı ve birliği, nübüvvet, ahiret inancı bütün ilâhî dinlerde değişmez ilkeler olarak yer alır. Bundan dolayı Hz. Adem’den Hz. Muhammed (s.a.s.)’e kadar bütün peygamberlerin getirdiği dinlerin ortak adı İslâm’dır.(4)
Hz. Adem’den itibaren bütün insanlar, Allah tarafından gönderilen tevhid dininin esasını kavrayıp benimseyecek ve hayatlarını bu esaslara göre düzenleyecek seviyede zihnî, ruhî ve bedenî kapasiteye sahip kılınmıştır.(5) Dinin kaynağı konusunda en son ilmî neticeler vahyin bildirdiğini desteklemekte ve dinin kaynağının tevhid inancı olduğunu ortaya koymaktadır.
DİNİN ÖNEMİ
Din, tarihin bütün devirlerinde ve bütün toplumlarda daima mevcut olan, evrensel ve köklü bir olgudur. Din duygusu, insanın doğuştan beraberinde getirdiği bir duygudur. Din, fertleri mukaddes duygu ve alışkanlıklarda birleştiren, toplumları yücelten ve geliştiren bir kurumdur. Din, insanlara yön verip, onları iyi ve faydalı şeyler yapmaya yönelten bir hayat nizamıdır. İnsanlara yön vermekle beraber, onları kuşatan, kucaklayan, yücelten bir disiplin ve ahlâkî bir müessesedir. İnsanın psikolojik yapısında ve yaşayışında karşılaştığı yalnızlık, çaresizlik, korkular, üzüntü ve sarsıntılar, hastalık, musibet ve felâketler karşısında ona ümit, güven ve teselli sağlayan en son sığınak din olmuştur. İnsanın manevî ve zihnî gelişiminde de dinin önemli payı vardır. Bundan dolayı din önemlidir.(6)
Din, en yalın biçimiyle Allah’a inanma ve ona ibadet etme olduğuna göre, onun bir inanç sistemi içermesi zorunludur. Bu iki temel unsur yanında dinin ahlâkî hükümler de içermesi gerekir.(7)
DİNİN TEMEL KAYNAKLARI
His ve aklın her ikisine birden hitap ederek ikisini de tatmin eden İslâmî kaynaklar kitap ve sünnettir.(8)
İslâm dinine ait hükümler Allah’ın birliği düsturundan başlayarak şubelere ayrılır ve her şube kendi sahasında dağılır. Önce umumî konular ele alınır, daha sonra özel konulara girilir ve basitten biraz daha karışık konulara doğru bir gelişme olur.(9) Bu konuların temellendirildiği iki asıl kaynak ise Kur’an ve sünnettir.
1- Kur’an-ı Kerim: 23 yılda Cebrail aracılığı ile Allah tarafından Hz. Muhammed (s.a.s.)’e indirilmiştir. Bu iniş esnasında her inen ayet Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından sahabeye okunur; inen bu ayetler, Cebrail’in tarif ettiği şekilde hangi surenin neresine yazılacaksa Peygamberimizin tarifi ve vahiy katipleri aracılığı ile hem yazılmış, hem de ezberlenmiştir.(10) Kur’an 114 suredir. Herkes ilmî kabiliyet ve kapasitesine göre ondan istifade eder. Düşünme, tefekkür, istişare, adalet, doğruluk, sevgi ve barış, çalışma ve terakki, ilme ve alime önem verme, toplumun huzuru, dünya-ahiret mutluluğu, insana saygı ve merhamet, vb. Kur’an’ın temel kavram ve prensipleridir. Günümüze kadar milyonlarca hafız onu ezberlemiş, bu gün de on binlercesi mevcuttur. Dolayısıyla Kur’an hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Kıyamete kadar devam edecektir. Çünkü Kur’an’ın korunmasını Allah kendi taahhüt etmiştir.(11)
2- Sünnet: Arapça bir kelime olan sünnet; yol, adet, gidişat, hayat tarzı gibi anlamlara gelir. Terim anlamıyla sünnet deyince Peygamberimiz (s.a.s.)’ın söz, fiil ve takrirleri anlaşılır. Takrir, onaylamak demektir. Kısaca sünnet, Hz. Peygamberin hayat tarzı demektir.(12) Kur’an’da anlatılan konuların bizzat Hz. Peygamber’in, yaşayarak ortaya koyduğu uygulamaların, günümüze kadar ulaşmış şekli ibadet ve muamelât açısından büyük önem arzetmektedir. Çünkü Kur’an, onu sevmeyi ve tabi olmayı emretmektedir.(13) Ona itaatin Allah’a itaat olduğunun da ifade edilmesi sünnetin ikinci kaynak olması konusunda çok önemlidir.(14)
Diğer yönden Hz. Peygamber’in bütün hayatı boyunca hareketlerindeki istikamet ve istikrar peygamberliğinin yanında; İslâm’ı yaşayarak uygulayan bir insan olması açısından da çok önemlidir. Bir tek insanın değil bütün fertleri ile bir cemaatin, milletlerin, kavimlerin, sadece belirli bir zaman ve mekân içinde olmayıp, muhtelif zaman ve mekânlarda hidayete erişmelerine ait ruhanî, cismanî, ilmî, amelî, ahlâkî, hukûkî, içtimaî, siyasî, dünya ve ahirete ait esasların yalnız bildirilmesi kâfî gelmemiştir. Bütün bunların öğretilmesi ve uygulamasını da ihtiva eden Peygamberlik vazifesinde Hz. Peygamber; sözü ile işi arasında zerre kadar fark göstermemiştir. Aldığı ilâhî emirleri herkesten evvel kendisi tatbik etmiş ve beklenen, güvenilen, doğru kişi dedirterek herkesin hatta, karşı gelenlerin bile takdir ve onayını kazanmıştır.(15) Bundan dolayı İslâm da sünnet, ikinci kaynak olarak kabul edilmekte ve önem arz etmektedir.
İSLÂM DİNİNİN TEMEL ESASLARI
İtikad, ibadet, ahlâk ve sosyal hayat.
1- İtikat (İnanç): Allah’a iman ve bunun etrafında oluşturulan inanç sistemi, dinin temelini oluşturur. İslâm inancına göre Allah birdir, hiç bir şeye muhtaç değildir, doğmamış, doğurmamıştır, kâinatta yaratılan hiç bir şey ona benzemez. Çünkü yaratan hiç bir zaman yaratılan cinsinden olmaz. Bu aklen muhaldir. Özet olarak iman; Allah’a meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra tekrar dirilmeye, kaza ve kadere inanmaktır.
Kur’an ve hadislerde, Allah (c.c.) çeşitli isim ve sıfatlarla tanıtılır. Rahman, Rahim, Melik, Selâm, Alim, Aziz vb. Allah’ın isimlerinden birkaçıdır. Var olmak, ezelî ve ebedî olmak, (varlığının evveli ve sonu olmamak) sonradan olan şeylere benzememek, zatında, sıfat ve fiillerinde bir ve tek olması, varlığının kendiliğinden olması ve bir başka varlığa ihtiyaç duymaması sıfatları da Allah’ın zatına has sıfatlarıdır. Bir de diri ve canlı olmak, bilen, işiten, gören, dileyen, yaratan ve yapan, sonsuz güç ve kudret sahibi olan, konuşan, kemal ve mükemmellik ifade eden sıfatları vardır.
Melekler nurdan yaratılmış varlıklardır. Çeşitli görevleri olan, yeme, içme, cinsellik, yorulma, usanma ve isyan etme özellikleri olmayan, farklı şekillere girebilen, gözle görülemeyen, son derece güçlü varlıklardır.
İslâm’a göre Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an ile diğer peygamberlere gönderilen sahifeler de aslî hali ile hak kitaplardır.
Peygamberler, insanlar arasından Allah tarafından seçilen elçilerdir. Kur’an-ı Kerim’de 28 peygamber ismi zikredilmektedir. Peygamberlere iman, İslâm’ın temel prensiplerindendir.
Ahiret hayatı, yeni bir hayatın başlangıcıdır. İslâm’a göre bu dünya geçici bir mekândır. Ahireti kazanma ve istirahat alanıdır. Ölümle başlayıp dirilmeye kadar devam eden berzah (kabir) hayatı vardır.
Kıyamet:, evrenin düzeninin bozulması, her şeyin alt üst olması, ölen varlıkların yeniden yaratılarak mahşer denilen yere getirilmesi demektir. Cehennem ceza, Cennet, iyilik yapanların mükâfaatlandırıldığı ve ebedî bir hayatın olduğu yer olarak tanıtılmaktadır.(16)
2- İbadetler: Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından kaçmak; O’nun rızasına uygun hareket etmek demektir. İbadetler Allah’a itaatın biçimsel göstergesi sayılır. Yalın ve teorik olarak sadece bir olan Allah’a iman yeterli olmayıp, bu inancın pratik olarak eylemle gösterilmesi ve sergilenmesi gerekir. İbadetler biçimsel olarak basit görünseler de her biri Allah ile bağlantının değişik biçim ve boyutlarda gerçekleşmesine hizmet edecek mahiyettedir.(17) Günde beş vakit namaz kılmak, yılda bir ay oruç tutmak, belirli bir seviyenin üzerinde zengin olanların malının 40/1’ni yılda bir kez fakirlere zekât olarak vermek; ömründe bir defa hacca gitmek ve kelime-i şehadet getirmek İslâm’ın ibadet boyutunun temel esasını teşkil etmektedir. İslâm’a göre fert (kadın-erkek) akıl-baliğ olduğu (12-15 yaşına geldiği) zaman, yapılması ve yapılmaması emredilen emirlerle muhatap olur. Yapılması emredilen hükümlere farz, (namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek vb.); yapılmaması emredilen hükümlere haram denir. (kul hakkı yemek, adam öldürmek, hırsızlık yapmak vb.) İnsanın yaratılış gayesi Allah’a kulluk etmektir. Ayrıca, yeryüzünde bütün nimetleri bize lütfettiği için Allah’a teşekkür borcu olarak ibadet eder. Çünkü, Allah’ın kulun ibadetine ihtiyacı yoktur, insanın kul olmasından dolayı ibadete ihtiyacı vardır.
Temiz olmadan ibadet yapılamaz. Maddî temizlik; gözle görülebilecek veya çeşitli yollarla hissedilebilecek kirlerden arınmaktır. Manevî temizlik ise; ibadet için asıl şart olan gusül (boy abdesti) ve namaz abdesti almaktır.
3. Ahlâk: Dinin üçüncü temel unsurudur. İnsanda oluşması özlenen ve istenen yüksek ruhî vasıflarının olumlu yeteneklerin, ortak ifadesidir.(18) Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.), “Ben ahlâk güzelliklerini tamamlamak için gönderildim.”(19) buyurmuştur. İnanç ve ibadet yolu ile tesis edilmiş bulunan insan-Allah ilişkisinin dünyevî her türlü davranışlarına yansıması aynı zamanda dinin ahlâkî boyutunu oluşturur. İnsanın başkalarına iyi davranması, onlara kötülük etmemesi ahlâkî bir davranış olmakla beraber, Allah’ın hoşuna gidecek davranışlardır.
Ahlâkî görev ve sorumlulukları özet olarak şöyle sıralayabiliriz:
1- İnsanın kendisine karşı sorumluluğu: İnsan kendisini yücelten ancak sonunda ceza çektirmeyecek bir davranış sergilemelidir. Kur’an-ı Kerim’de, “Kim iyi bir iş yaparsa, kendi lehine yapmış olur; kim de kötü iş yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur”(20) buyurularak, bu konuya işaret edilmektedir. Doğruluk, insanlara karşı alçak gönüllü olma anlamına gelen tevazû; ağırbaşlı olma, sabır, hoşgörü, barış ve kardeşlik kurma anlamına gelen hilim güzel ahlâkın belirtileridir.
2- İnsanın aile ve çevresine karşı sorumluluğu: Kişini eşine karşı görev ve sorumlulukları; anne-babanın çocuklarına karşı sorumlulukları; çocukların anne-babaya karşı sorumlulukları; akrabalar arasındaki karşılıklı sorumluluklar İslâm’a göre aile ve toplum huzuru için vazgeçilmez prensiplerdir.
3- Toplumsal görev ve sorumluluklar: İnsanın toplumsal bir varlık olduğu yönündeki görüş İslâm’a göre de kabul edilmiş bir görüştür. Kur’an-ı Kerim’de de bu hususa temas edilmektedir.(21) Peygamber Efendimiz’in hayatına baktığımız zaman da toplum ile iç içe olmak, insanın bir başka yönünü ortaya koymaktadır. Dolayısıyla yalnız bireysel hayatla ilgili değil, sosyal hayatla ilgili bir çok prensipler vardır. Sevgi, kardeşlik, dostluk bunlardan birkaçıdır. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyururlar: “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet etmekte ve korumakta; herhangi bir organı rahatsız olduğunda diğer organları da bu yüzden uykusuzluğa ve hummaya tutulan bir vücut gibidir.”(22)
4- İnsan haklarına saygı, din ve vicdan hürriyeti: İslâm dini, insanı yaratılanların en değerlisi ve en üstünü; insan hayatının korunmasını da dinin temel amaçlarından biri saymıştır. Kur’an’da haksız yere bir cana kıyanın bütün insanları öldürmüş gibi ağır bir suç işlediği; bir insanın hayatını kurtaranın da bütün insanlara hayat verme gibi yüce ve değerli bir davranış olduğu ifade edilir (Maide, 32). Din ve vicdan hürriyeti de öyledir. En yaygın tanım ile din ve vicdan hürriyeti, kişilerin istedikleri dini serbestçe seçmeleri, seçtikleri dinini kurallarına hiçbir kısıntı ve müdaheleye maruz kalmadan uygulamaları anlamına gelir.
İslâm dini kendisini ilâhî dinlerin ve ‘Tevhit’ geleneğinin son halkası, değişikliğe uğramamış ve uğramayacak yegane hak din olarak tanıtır. Bununla beraber diğer din ve inanışların varlığını da vakıa olarak kabul eder. Kur’an’da; “Eğer Rabb’in dileseydi, yer yüzündeki insanların hepsi hakkı benimseyip iman ederlerdi. Yoksa sen inanmaları için insanlara zor mu kullanacaksın”(23) buyurulmuştur. İslâm’da dinin özünü hür bir seçimle yapılan iman teşkil eder. Kur’an’da yer alan; “Dinde zorlama yoktur, artık hak ile batıl tamamen birbirinden ayrılmış ve hak bütün açıklığı ile meydana çıkmıştır”(24) ayeti bunu vurgular.(25)
Dinin aslî unsurlarından biri olan iman; bir bakıma dinin Allah’ı tanıma ve bilme, (marifetullah) boyutunu; ibadetler, Allah’a itaat boyutunu ve ahlâk ise Allah’ı sevme (muhabbetullah) boyutunu teşkil eder.(26)
İnsanların birbirleri ile ilişkilerini düzenleyen hukuk ise, dinin üç temel unsuru ile ayrı ayrı bağlantısı olan bir yönüdür. Bu üç temel ışığında insanların daha müreffeh ve huzurlu bir ortam nasıl sağlanabilir, onun alt yapısını oluşturur.
İslâm’da düşünme, akıl yürütme, serbest olarak fikirler ileri sürme özgürlüğü olduğu için; Kur’an ve hadisin yorum ve anlatılmasında; bazı farklı anlayışlar ortaya çıkarak temelde aynı olan; ancak uygulamada çok cüzî uygulama farkı bulunan mezhepler doğmuştur.
Tasavvuf: Kalb temizliğini, güzel ahlâkı, ruh olgunluğunu konu alır. Mü’minleri terbiye etmek ve manen yükseltmek için insanın iç dünyasını geliştirip nefsi disiplin altına alır ve geliştirir. Allah korku ve sevgisi, tasavvufun temelini oluşturur. Ancak İslâm dininde zühd ve takvanın manası, nefse azap çektirmek değil; tadildir ve nefsi dünya hayatında esaretten kurtarıp ebedî maksatlara yöneltmektir.(27) İslâm’ın zühd yönünü, tasavvuf olarak tanımlayanlar da vardır.
İslâm’ın ilme bakışı da çok önemlidir. Son birkaç yüzyıl içerisinde İslâm alemi ilmî keşif ve ilerleme yapamasalar da (ki bu İslâm’ın ve Kur’an’ın değil; onu iyi değerlendiremeyen Müsümanların eksiğidir.) Kur’an teknolojik gelişmelere ışık tutmuş, çalışma yapanları övmüş ve takdir etmiştir. Kendi sahasında derinlemesine araştırma yaparak mikrobiyoloji, uzay vb. her sahada ilim sahibi olanların gerçekte Allah’ı daha iyi anlayıp, Onun karşısında ürpereceklerini ifade etmiştir.(28)
SOSYAL HAYAT
İslâm’a göre iman dinin özü, ibadetler dindarlığın adeta simgesi olarak bilinmekle birlikte, İslâm ve Müslümanlığın bunlardan ibaret olmadığı açıktır. İslâm’a göre gerek dine dair dindarlığı hayatın her alanına yayması, yaratıcıya bağlılığın göstergesi sayılan şeklî davranışlar da olduğu kadar sosyal ilişkilerde, üçüncü şahısların hakları konusunda ve toplumsal hayata ilişkin alanlarda da dinin tavsiye ettiği şekilde de hak bilir, adil, ölçülü ve fedakar olması gerekir.(29) Nasıl ki, doğal çevre insanın daha huzurlu ve mutlu yaşaması için gerekli ise sosyal çevre de bu çerçevede önemlidir.
Komşuluk hakkı: İslâm, insanlar arası muamele, ticaret ve çalışma ahlâkı vb. konulardaki ortaya koyduğu prensiplerle insanî ilişkilere dikkat çekmiştir. “Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir” ilâhî buyruğu, bu konuda önemli prensiplerden birisidir. Ayrıca Kur’an’da; anne-babaya, yakın akrabalardan sonra, yakın ve uzak komşuya iyilik etmek, iyi davranmak, tavsiye edilmektedir.(30) Peygamberimizin, “Komşusu elinden ve dilinden emin olmayan kişi gerçek mü’min sayılmaz.”(31) buyurması, İslâm’ın sosyal hayata bakışı açısından önemli bir kuraldır. Sosyal denge ve hayatın korunması için İslâm’da “Sadaka-yı Cariye” (karşılıksız Allah rızası için yardım etmek) fikri ile ortaya çıkan vakıflar, önemli hizmetler ifade etmektedir. İçme suyu temini, fakir ve kimsesizlere barınak sağlama, hastaları tedavi etme, öğrencileri destekleme, hayvanları koruma, ibadet hanelerin inşası vb. bu anlayışın mahsulüdür.(32)
İslâm, yardımlaşmayı, sosyal adaleti, karşılıklı sevgi-saygıyı, güven, anlayış, toplumsal dayanışmayı, zekat, fıtır sadakası, kurban vb. emirler ile ortaya koyarken, insanlara rahatsızlık veren şeyleri yasaklayarak, huzurlu bir toplum oluşması gerektiğini de ifade etmiştir.
Aile hayatında huzurun temini için; eşler arasında karşı tarafı rahatsız edecek sebeplerin ortadan kaldırılmasını emretmiştir. Huzuru bozan fiil ve bunu yapan insanların iyi olmadığını belirterek; bu fiilleri ve yapanlara ait bazı genel sıfatları belirtmiş; evlilik müessesesinin devamı için ciddi prensipler ortaya koymuştur. Evlilik hayatı çekilmez hale geldiği zaman da boşanmaya müsaade etmiştir. Ancak sebepsiz ve keyfi olarak boşanıp, ailenin yıkılmasını da tasvip etmemiştir.
Neslin eğitimi ve yetiştirilmesine büyük önem vermiş ve bunu en hayırlı amel olarak tarif etmiştir. İlim öğrenirken ölen kişiyi de şehid olarak vasıflandırmış böylece ilmi teşvik etmiştir.
Sonuç olarak: İslâm dininin özelliklerini şöyle özetleyebiliriz: İslâm; cihan şumüldür. Kolaylık dinidir.(33) İslâm dini her asır ve insana hitap eder; getirdiği esaslar insanlığın bütün ihtiyaçlarına cevap verecek şekildedir.(34) İslâm; sevgi, barış, hoşgörü ve huzuru emreden; insanların karşılıklı inanç, ibadet, kanaat ve amellerinde serbest olduğunu bildiren; ilim ve teknolojiye destek veren; akıl ve mantığın kullanılmasını tavsiye eden evrensel bir sevgi dinidir.
1- İslâm Hukuk İlminin Esasları, Prof. Dr. Zekiyyüddin Şaban, TDV, 1990, s. 25.
2- İlmihal, I, (İSAM), Takriz.
3- a.g.e, s. 4.
4- Bakara, 132- 133; Âl-i İmran, 81-83.
5- İlmihal, I, s. 5.
6- a.g.e, s. 8.
7- a.g.e, s. 16.
8- Elmalılı Hamdi Yazır, İslâm makalesi, IV, c. 6, s.13.
9- a.g.e, V, c. 7, s. 9.
10- Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 11/ 231; 8/275-277.
11- Hicr, 9.
12- Soysaldı, Doç. Dr. Mehmet, Diyanet İlmî Dergi, c. 38, sy, 4. s. 23; fiaban, s. 63.
13- Âl-i İmran, 31.
14- Nisa, 80.
15- Elmalılı, a.g.m., III, c. 5, s. IX-X.
16- Nisa, 40, 113, 114; Tevbe, 71-112.
17- İlmihal, I, (İSAM), s. 17.
18- a.g.e., s. 478.
19- el- Muvatta, İmam-ı Mâlik, Hüsn’ü-l Hulûk, 8.
20- Fussilet, 46.
21- Enfal, 63.
22- Buharî, Edeb, 27.
23- Yunus, 199.
24- Bakara, 256.
25- İlmihal, II, (İSAM), s. 309.
26- a.g.e, I, s. 18.
27- Elmalılı, a.g.m, II, c. 4, s. VII.
28- Fatır, 28.
29- İlmihal, II, s. 450.
30- Nisa, 36.
31- Buhârî, Edeb, 29.
32- İImihal, II, s. 468.
33- Bakara, 185, 285.
34- Sebe, 28; Araf, 158.
http://diyanet7.diyanet.gov.tr/DIYANET/avrupa/2003avrupa/mayis/Metinler/y09.htm 10.12.2008
Aytekin Yılmaz / Hamburg Din Hizmetleri Ataşesi