AHİRET İMAN ve DAVRANIŞ

Ahiret inancı, bu dünyayı mutlak geleceğe göre ayarlamak için mükemmel bir im­kan sunmaktadır. Allah inancını tamamlayan ve insan hayatının bir gayesi olduğunu vurgu­layarak varlığa anlam kazandıran, Kur’ân’ın ahiret fikridir.[1] İslâmi inanç ve uygulamala­rın arka planında Allah’a dönüş yatar. Gaybe iman mü’minin en tipik özelliklerindendir. Gaybî hususların künhüne vakıf olmadığı halde müslüman buna gönülden inanır.[2] Ahirete iman, gaybe imanın en önemli konularından­dır. Gaybe iman ise, Allah’ın mutlak hakimiyetini kabullenenlerin gerçekleştirebilecekleri bir olgudur. İnsan ahirette, bu dünyada yaptıklarının karşılığını alacaktır. Kur’an, özellikle insanların Allah’la buluşacakları zaman olan Hüküm Günü konusunda uyarıda bulunur.

İnsanın davranışlarını kontrolünde ona yardımcı olacak en önemli hususlardan birisi, yaptığı her şeyin karşılığını mutlaka görecek olacağını bilmesi ve bunu derununda hissetmesidir.[3] Bu durum dünyevî nizamlar ve hukuk sistemleri için dahi geçerli olan bir husustur. Yaptığının yanına kâr kalacağını düşünen kimse hiçbir kötülükten geri kalmama yolunda hayatına devam edebilmektedir. Ama yaptığı bir suçun cezasını ona denk bir şekilde göreceğini bilmesi, kişinin karşısında, o kötülükten vazgeçmesi için bir müeyyide olarak durmaktadır. Bu husus, ilahi nizamla mukayese edildiğinde, inanan insanın Allah’ın istediği çizgiden uzaklaşmasının tasavvur dahi edilemeyecek bir durum olduğu açıkça görülebilecektir. Çünkü kimse kimsenin yaptığı suçun cezasını üstlenmeyecektir. “Allah’ın ayetleri size okunur, aranızda da peygamberi bulunurken nasıl inkar edersiniz? Kim Allah’ın Kitabına sarılırsa şüphesiz doğru yola erişir. Ey inananlar! Allah’tan, sakınılması gerektiği gibi sakının, sizler ancak Müslüman olarak can verin. Toptan Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın.”[4] “Kalbi düzgün olmadıkça, bir kulun, imanı düzgün olmaz. Dili düzgün olmadıkça da, kalbi düzgün olmaz.”[5]

İnsan daima ölümsüzlük ve sonsuzluk özlemi taşımakta, bu duygular da insanı ve toplumsal davranışını önemli ölçüde etkilemektedir. Aynı zamanda bu ölümsüzlük duygusu ahiret inancının delillerinden sayılmaktadır.

İslam’a göre ahiret düşüncesi, bireyin yaşadığı dünyadan uzak değil, iç içedir. Dünya kelimesi ahireti çağrıştırma yoluyla ih­tiva etmektedir. Kur’ân, bu iki kelimeden birini kullandığında bu çağrışımı göz önünde tutmakta, böylece insanın ölümünden sonra yaşamaya devam edeceğini hatırlatmaktadır. Ahiret hayatıyla ilgili cennet ve cehennem kavramları da ahlâkî yönden kendisini göster­mekte ve ferdin vicdanında denetim mekanizması oluşturmaktadır.[6] Bu iki kavramın Kur’ân’daki tasvirleri, bireyin üzerinde psikolojik etki ve tepki mekanizmasının işlemesini sağlamakta ve bunlardan birini seçecek tarzda organizmayı motive etmektedir.[7]

Ahirete iman, bireye dünyada iken davranışlarını kontrol etme bilinci ve sorumluluk yük­lemektedir. “Büyük hesap günü” inancıyla ahiret tanımlanarak, dünyadaki adaletin yardımına ebedi hayat çağrılmaktadır. Her davranışın hesabının verileceği gerçeğinin kabulü, kişinin günlük işlerinde doğruluk üzere hareket etmesini denetlemekte; riyakâr, hileli ve sahte dav­ranışlar sergilemesine imanı derecesinde engel olmaktadır. Müslüman, bu dünyada olumlu veya olumsuz bir hareket yaptığında; bunun hesabının ahirette sorulacağı inancını benimsediği için, sahip olduğu bu psikolojik tutum bireyi, dav­ranışlarını denetlemeye zorlar.[8] Onun dünya hayatıyla ilgili düşüncesinin çerçevesini şu ayet belirlemektedir. “Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı!”[9] Ahiret hayatının gerçek ve ebedî hayat olduğunun kabulü, ne yapıp edip orada mükemmel bir gelecek sağlamak için gayreti gerektirmektedir.

Hesap günü ve ölümden sonraki hayatın varlığı, insanın bu dünyadaki eylem ve davranışlarının hesabını vereceği anlayışı, kişinin davranışlarında çok ciddi bir etkiye sa­hiptir. Kötü davranışların cezasının azap olduğu vurgulanırken; güzel davra­nışlarda bulunanlara da mağfiret ve büyük ecir vaad edilmektedir.[10] Dünya ve ahiret hayatı gerçeğinin künhüne vakıf olan Peygamberimiz, bu durumu: “Eğer benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız da, dünya size basit gelir ve âhireti dünya üzerine tercih ederdiniz”[11] hadisiyle pekiştirmektedir. Rabbimiz de dünya hayatının ahiret ile irtibatını; “Biz, insanların hangisinin daha güzel davranış sergileyeceğini deneyelim diye yeryü­zündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir ziynet yaptık.”[12] Ayetiyle bildirmektedir. Dünyada bazı şeyler hoş görünmekle beraber, bir imtihan vasıtası olmaktadır. Bu hususa özellikle dikkat edilmesi, ebedî hayatı kazanmanın şartlarındandır. Bir diğer ayet şu mealdedir: “Ve de ki; “Çalışın! Yaptıklarınızı hem Allah görecek, hem Resulü, hem de müminler görecektir. Sonra da gizliyi ve açığı bilen Allah’ın huzuruna iletileceksiniz. İşte o zaman, neler yaptığınızı size O bildirecektir.”[13] Burada bütün davranışların, şahitlik sistemiyle tespit edildiğine işaret vardır. Ancak adalet Rabb’imizin en temel prensibidir. Ceza verilirken dahi kimseye haksızlık yapılmayacaktır. “Gün gelecek, herkes kendisini kurtar­maya bakacak, gözü başkasını görmeyecek, her şahsa, yaptıklarının karşılığı tastamam ödenecek, kendilerine asla haksızlık edilmeyecektir.”[14] Bütün hükümler adaletle verilecektir. “O gün, hiç kimseye bir haksızlık yapılmaz ve siz ancak yaptığınızın cezâsını çekersiniz”[15] “Her kim zerre kadar hayır işle­mişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.”[16] Herkes yaptığının karşılığını iyi veya kötü olarak alacaktır.

Ölümsüzlük arzusu, dini davranışın güçlü bir kaynağını oluşturmakta­dır. Bu bağlamda insan nefsinde, gayb âlemine dönük ve orayla temas kurma yeteneği taşıyan bir boyut vardır.[17] Kur’ân ahiretin, insanların ebedî ikâmetgâhı olduğunu söylemektedir.[18] Ra’d Suresi’nin 21. âyetinde, inananlarla ilgili olarak “kötü hesaptan korkarlar” ibaresi yer almaktadır. Bunun yorumu şudur: Düşünen akıl sahibi insan, bu dünyadaki davranışlarının, öteki dünyada bir değerlendirmeye tâbi tutulacağını bilir ve ona göre kendisini disipline eder. Bu tip insanlar kendi davranışlarını kontrol ederek, vicdanını hesaba çeker ve kendi­sini tenkit edebilen bir seviyeye ulaşırlar.[19]

Ebedî olan neticeyi düşünmek, insanın iyi işler işlerken karşılaşabileceği zor­lukları ortadan kaldıracak güç ve enerjiyi kişiye bahşeder. Çünkü “Ahiretteki ecir ve ödül, iman edip haramlardan sakınanlar için elbette daha hayırlıdır.”[20]

Ebedî hayata inanan kimse için ölüm bilinci, hayatına yön verecek güce sahiptir. Ölüm yokluk değil, yeni ve ebedi bir hayata geçiş olduğu için, mü’min ölümü kötü bir şey kabul etmez. Ahirete imanı tam olan ve hayatın imtihan için olduğunu kabul eden kişi, kafası karışıp, dünya işlerinin içinden çıkamadığı zaman ölümünü düşünür. Ölüm düşüncesi, insanoğlunun ruhuna çeki düzen veren bir güce sahiptir![21]

Konumuzla ilgili bazı ayet ve hadisler; “İşte âhiret yurdu! Biz onu, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzula­mayan kimselere veririz. En güzel akıbet, takvâ sahiplerinindir.”[22] “Akıllı kimse, nefsini arka plana çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz kimse ise, nefsinin arzuları peşine takılan ve Allah’a karşı boş kuruntu içinde olandır.”[23] “O gün, ne mal fayda verir, ne de evlât. Ancak Allah’a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).”[24]

Meşru olmayan bir işlemden dolayı bir işyeri kapandığı gibi, kalp de meşru olma­yan fikir ve fetvâlarla uğraşırsa Allah tarafından mühürlenmektedir.[25] Çünkü Allah kalpten geçenleri de çok iyi bilmektedir.[26] Bundan dolayı insan inanç ve düşüncelerini kontrol etmeli, hatayı kendine layık görmemelidir.



[1] Fazlur Rahman, Ana Konularıyla Kur’ân, s. 20.

[2] Kur’ân, Bakara (2): 3; Yusuf (12): 81.

[3] Maulana Wahiduddin Khan, Man Know Thyself, İndia, 1998, s. 8.

[4] Kur’ân, Âl-i İmrân (3):101.

[5] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.3, 198.

[6] İzutsu, Kur’ân’da Allah ve İnsan, s. 78-82.

[7] Fazlur Rahman, Ana Konularıyla Kur’ân, s. 191-192.

[8] Mustafa Koç, “Din Psikolojisi Açısından ‘Ölüm Sonrası Hayat’ Kavramına Semantik Bir Yaklaşım”, Ekev Akademi Dergisi -Sosyal Bilimler-, c.3, sayı:1, Ankara, 2001, s. 161.

[9] Kur’ân, Ankebût (29): 64.

[10] Kur’ân, Hûd (11): 11.

[11] Buharî, Sahîh, c.4, s. 1689.

[12] Kur’ân, Kehf (18): 7-8.

[13] Kur’ân, Tevbe (9):105.

[14] Kur’ân, Nahl (16): 111.

[15] Kur’ân, Yâsin (36): 54.

[16] Kur’ân, Zilzâl (99): 7-8.

[17] Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 37-97.

[18] Kur’ân, Al-i İmrân (3): 136, 198; Nisâ (4): 13; Ebedîlik manasına gelen “hâlidine” ifadesi Kur’ân’da, ahiretin iki önemli unsuru olan cennet veya cehennem hakkında 44 kez geçmektedir. Bkz. Abdulbâkî, Mu’cemü’l-Müfehres li-Elfâzi’l-Kur’ân, s. 237-238.

[19] Bayraklı, Kur’an’da Değişim, s. 60.

[20] Kur’ân, Yusuf (12): 57.

[21] Cüceloğlu, Savaşçı, s. 224.

[22] Kur’ân, Kasas (28): 83.

[23] Tirmizî, Sünen, 38/Sıfatü’l-Kıyame, 25 c.4, s. 638, hn.2459.

[24] Kur’ân, Şuarâ (26): 88.

[25] Kur’ân, Nahl (16): 108; Nisa (4): 155; Muhammed (47): 16.

[26] Kur’ân, Bakara (2): 235; Nisâ (4): 63; Mâide (5): 99, Tevbe (9): 78; Hûd (11): 5; Ahzâb (33): 51.

Bir yanıt yazın