“Cemiyet ve toplum hayatının temel unsuru ailedir.”
İnsanoğlu gözünü dünyaya açtığında etrafında belli bir düzeni hazır olarak bulmaktadır. Bunların başında gelen aile, bilhassa karakter terbiyesi bakımından bütün diğer kaynaklardan daha önemli bir fonksiyon icra etmektedir. Çocuğun yetişmesinde başlangıçta aile ve çevre etkili iken, buna örgün eğitim kurumu olarak okul eklenmektedir. İşte şahsiyetin temel taşını; aile, çevre ve okul denilen üçlü yapı oluşturmaktadır. İnsan tabiatı, kişilik ve fıtrat da, bunlara göre şekillenmektedir. Çocuktaki dinamik şahsiyet, hayatta karşılaşılan durumlara göre kırılmakta veya gelişmekte ve bozulan fıtratlar ise haktan uzaklaşmaktadır.
Aile kurumunun iyi işlemesi, örnek bir gençliğin yetişmesine yardımcı olduğu gibi, muhtemel aile problemlerinin çözümlenmesini de kolaylaştırır. Ailenin değerini anlayabilmek için, evlenememiş kimselerin ve sokaklarda yaşayan ailesiz çocukların durumuna bakmak yeterlidir. Çocukluktan yetişkinlik dönemine geçiş olan 11-18 yaşlarında genç, ben kimim? Neyim, kime benzemeliyim? Ne olmalıyım? Gibi sorularla kendi kimliğini oluşturmaya çalışır. Bazen ailenin isteklerine başkaldırır, özgür olmak ister. Ailede sosyal ilişkiler ve aile içi iletişim zayıf olursa çocuğun kabiliyetleri körelebilir. Böyle çocukların yakın ilgi, yardım ve rehberliğe ihtiyaçları olabilir.
Toplumun en küçük unsuru ailedir. Kişiler grup içinde başka grup dışında başka davranmaktadırlar. İnsanlar genelde yanlış bile olsa gruba uyma eğilimi gösterirler. Bu noktada kültürümüzdeki aile terbiyesi kavramı, uyum davranışını özetler durumdadır.
Aile yuvasının kurulmasını sağlayan evlilikte kadın ve erkek bu kurumun birer üyesi olup birlikte yaşamak durumundadırlar. Evlilikten önceki “ben” ve “sen” yerine evlilikte “biz” yaşantısı ortaya çıkmalıdır. Hayat tarzı olarak, evliliği seçtiğinize göre, mutluluğu evinizde, eşiniz ve çocuklarınızla birlikte, onların yanında bulacağınızı kabullenmiş olmanız gerekir.
İnsanların olduğu yerlerde bazı sıkıntıların olması kaçınılmazdır. Böylesi durumlarda kızgınlık, kırgınlık, kaygı gibi olumsuz duygularınızı da kendinize saklayıp iletişiminizi engellemesine izin vermeyiniz. Yapıcı bir tarzda, yeni yaklaşım ve pozisyon değiştirmelerle sıkıntıların üstesinden gelmeye çalışınız. Kendinizin ve eşinizin kızgınlık, kırgınlık nedenlerini araştırıp bertaraf ediniz. Unutmayınız gerginlikler sadece gerginlik üretir. Kötülükler ancak iyilikle ortadan kaldırılabilir.
Hiç kuşkusuz, evlilik özel bir iletişim biçimidir. Rabbimiz ilahi rehberimizde; “Ey insanlar, sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının” (Nisâ, 4/ 1) buyurarak aile içi iletişimde tarafların belli ölçülere göre davranmalarını istemekte ve haddi aşmamaları gerektiğine dikkat çekmektedir.
Gençlik, çocuklukla erişkinlik arasında yer alan, gelişme, ruhsal olgunlaşma ve her yönüyle hayata hazırlık dönemidir. Ergenlikle başlayan hızlı büyüme, gençlik çağının sonunda bedensel, cinsel ve ruhsal olgunlukla neticelenir. Gençlik tatlı hayallerin, tutkuların ve idealizmin filizlendiği, sıkı arkadaşlıkların, ilk sevgilerin yaşandığı dönemdir. Yeniliğe ve ileriye doğru atılımların yapıldığı, kendini kanıtlama ve kendi kimliğini ortaya koyma çabalarının yaşandığı dönemdir. Dolayısıyla hassas bir davranış ve iletişim sistemi aile içi huzur ve gençlerin yetişmesi noktasında verimi artıracaktır.
Bir insanın ne şekilde düşündüğünü bilebilmek için o insanın iletişim ve ilişkilerini bilmemiz gerekir. Yetişkinlerin, gençlerden yakınmaları ve kuşaklararası çatışma ve sürtüşmeler, ancak enerji kaybına sebep olmaktadır. Kendini başkasının yerine koyabilme yeteneği, bir insanın başka bir insanla konuşması sırasında ortaya çıkar. Bir kimse ile özdeşleşmemiz mümkün olmazsa, o kimseyi anlamamız imkânsızdır. Bunun için aileler, gençlerin içinde bulunduğu psikolojiyi anlamaya çalışıp iyi yetişmeleri noktasında en iyisini yapmaya gayret etmelidirler. Gençler de bu yaklaşımı geliştirmeye çalışmalıdırlar.
Aile kurumunun iyi işlemesi, örnek bir gençliğin yetişmesine yardımcı olduğu gibi, muhtemel aile problemlerinin çözümlenmesini de kolaylaştırır. Ailenin değerini anlayabilmek için, evlenememiş kimselerin ve sokaklarda yaşayan ailesiz çocukların durumuna bakmak yeterlidir. Çocukluktan yetişkinlik dönemine geçiş olan 11-18 yaşlarında genç, ben kimim? Neyim, kime benzemeliyim? Ne olmalıyım? Gibi sorularla kendi kimliğini oluşturmaya çalışır. Bazen ailenin isteklerine başkaldırır, özgür olmak ister. Ailede sosyal ilişkiler ve aile içi iletişim zayıf olursa çocuğun kabiliyetleri körelebilir. Böyle çocukların yakın ilgi, yardım ve rehberliğe ihtiyaçları olabilir.
Toplumun en küçük unsuru ailedir. Kişiler grup içinde başka grup dışında başka davranmaktadırlar. İnsanlar genelde yanlış bile olsa gruba uyma eğilimi gösterirler. Bu noktada kültürümüzdeki aile terbiyesi kavramı, uyum davranışını özetler durumdadır.
Aile yuvasının kurulmasını sağlayan evlilikte kadın ve erkek bu kurumun birer üyesi olup birlikte yaşamak durumundadırlar. Evlilikten önceki “ben” ve “sen” yerine evlilikte “biz” yaşantısı ortaya çıkmalıdır. Hayat tarzı olarak, evliliği seçtiğinize göre, mutluluğu evinizde, eşiniz ve çocuklarınızla birlikte, onların yanında bulacağınızı kabullenmiş olmanız gerekir.
İnsanların olduğu yerlerde bazı sıkıntıların olması kaçınılmazdır. Böylesi durumlarda kızgınlık, kırgınlık, kaygı gibi olumsuz duygularınızı da kendinize saklayıp iletişiminizi engellemesine izin vermeyiniz. Yapıcı bir tarzda, yeni yaklaşım ve pozisyon değiştirmelerle sıkıntıların üstesinden gelmeye çalışınız. Kendinizin ve eşinizin kızgınlık, kırgınlık nedenlerini araştırıp bertaraf ediniz. Unutmayınız gerginlikler sadece gerginlik üretir. Kötülükler ancak iyilikle ortadan kaldırılabilir.
Hiç kuşkusuz, evlilik özel bir iletişim biçimidir. Rabbimiz ilahi rehberimizde; “Ey insanlar, sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının” (Nisâ, 4/ 1) buyurarak aile içi iletişimde tarafların belli ölçülere göre davranmalarını istemekte ve haddi aşmamaları gerektiğine dikkat çekmektedir.
Gençlik, çocuklukla erişkinlik arasında yer alan, gelişme, ruhsal olgunlaşma ve her yönüyle hayata hazırlık dönemidir. Ergenlikle başlayan hızlı büyüme, gençlik çağının sonunda bedensel, cinsel ve ruhsal olgunlukla neticelenir. Gençlik tatlı hayallerin, tutkuların ve idealizmin filizlendiği, sıkı arkadaşlıkların, ilk sevgilerin yaşandığı dönemdir. Yeniliğe ve ileriye doğru atılımların yapıldığı, kendini kanıtlama ve kendi kimliğini ortaya koyma çabalarının yaşandığı dönemdir. Dolayısıyla hassas bir davranış ve iletişim sistemi aile içi huzur ve gençlerin yetişmesi noktasında verimi artıracaktır.
Bir insanın ne şekilde düşündüğünü bilebilmek için o insanın iletişim ve ilişkilerini bilmemiz gerekir. Yetişkinlerin, gençlerden yakınmaları ve kuşaklararası çatışma ve sürtüşmeler, ancak enerji kaybına sebep olmaktadır. Kendini başkasının yerine koyabilme yeteneği, bir insanın başka bir insanla konuşması sırasında ortaya çıkar. Bir kimse ile özdeşleşmemiz mümkün olmazsa, o kimseyi anlamamız imkânsızdır. Bunun için aileler, gençlerin içinde bulunduğu psikolojiyi anlamaya çalışıp iyi yetişmeleri noktasında en iyisini yapmaya gayret etmelidirler. Gençler de bu yaklaşımı geliştirmeye çalışmalıdırlar.