İletişim, sosyal bir varlık olan insanın en temel ihtiyaçlarındandır. Tarihte olduğu gibi günümüz hayatında da verimli iletişim başarı için kaçınılmazdır. Bu noktada farklılıkları değil, ortak noktaları ön planda tutan bir yaklaşım verimliliği artıracaktır.
Evet farklılık, hayatın kaçınılmaz gerçeklerindendir. Ancak görebilip değerlendirebilenler için farklılık içinde bile birlik vardır. Nitekim bir tek anne babadan türeyen insanoğlu, binlerce millet ve kabileye ayrılmıştır.
Milletlerarası iletişim ve dil konusunda şu ayet dikkat çekmektedir:
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır” (Hucurât, 49/13).
Bu ayette farklı topluluklara ayrılmanın hikmetlerinden birinin ‘karşılıklı tanışma ve iletişim’ olarak belirtilmesi, kabile ve milletlerarası iletişim ve dil noktasında orijinallik arz etmektedir. Ayetin ikinci kısmında Kur’ân’ın asıl hedefi vurgulanarak, insanın olgunlaşması gereğine işaret edilmektedir.
İletişimde en önemli ölçü, uygun bir tarz ve ‘hoş söz’dür. Nitekim “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” atasözümüz, bu gerçeği gayet iyi vurgulamaktadır.
Şu ayet de en kötü olarak bildiğimiz insanlarla bile, iyi tarzda bir iletişim kurulması gereğini bildirmektedir: “Firavun’a gidin, çünkü o gerçekten azdı. Varın da ona yumuşak söz söyleyin; olur ki, öğüt dinler, yahut korkar” (Tâhâ, 20/43-44). Musa ve Harun (a.s)’ın en baş düşmanı olan Firavun’a dahi Rabbimiz, hoş söz söylenmesini, belki bu yolla öğüt alma ihtimali olabileceğini vurgulamaktadır.
İslam dininin tebliği noktasında Rabbimiz, Hz.Peygamber (s.a.v.)’in yumuşak davranma özelliğine dikkat çekerek onu tebrik etmekle, bize de iletişim ve tebliğ üslubu açısından önemli mesajlar vermektedir:
“Allâh’ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır, giderlerdi” (Âl-i İmrân, 3/159). Bu güzel yaklaşımla cahili Arapların, asr-ı saadet insanı haline geldikleri gerçeğini asla unutmamalıyız.
İnsanların bulundukları yerlerde bazı problemlerin olması kaçınılmazdır. Çünkü fert olarak dahi insan, kendi içindeki fırtınaları yeterince dindirip olgunluğa ulaşmak için nice çabalar sarf etmek durumundadır.
En küçük toplum olan aile içi iletişim noktasında dahi “Ev olan yerde çanak bakır tıngırdar” atasözü meşhurdur. Önemli olan bu meseleleri büyütmeden çözüm yollarını aramaktır. Bu noktada taraflara ve gerekirse üçüncü şahıslara vazifeler düşmektedir:
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki size rahmet edilsin” (Hucurat, 49/10).
Olgun insan her daim ağırbaşlılığını muhafaza eder. Her toplumda kendini bilmezler olabilir. Bunlarla istenilmese de bir şekilde karşılaşılabilir. Bu durumda onlara dahi hoş muamelede bulunmak gerekir: “Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) “Selametle!” derler (geçerler)” (Furkan, 25/63).
Anne baba ile iletişim hususunda: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. İkisinden birisi, yahut her ikisi, senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşır (ihtiyarlık zamanlarında senin yanında kalırlar)sa sakın onlara “Öf!” bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin” (İsrâ, 17/23). emir ve tavsiyesi dikkatlere sunulmaktadır.
Bu konularda daha birçok ayet mevcuttur. Biz sadece birkaç tanesini dikkate arz ederek, Kur’ân-ı Kerîm’in bu noktada da emir, direktif ve tavsiyelerinin olduğu gerçeğini sizlerle paylaşmak istedik.