BEDENİ HAZ ve RUHÎ HAZ

  • Haz, son asırda daha fazla öne çıkan bir değer haline gelmiştir. Hız ve haz, son çağa damgasını vuran iki unsurdur. İnsanın başını döndüren bu durumları, iyi değerlendirip görebilmek gerekir. Aksi halde ya çağı veya insanı kaybedebiliriz. İnsanı sadece bedenden ibaret sanan yaklaşım onu, stres ve bunalıma atmıştır. Ya uyuşturucu bataklığına düşmüş, ya eğlence mekanlarında huzur arar hale gelmiş sonunda intihara giden, cinnet geçiren, kalabalık içinde yalnızlaşan bir hayat tarzı öne çıkmıştır. Anlaşılması gereken bazı durumlar vardır. Şöyle ki: İnsan, beden ve ruh gibi iki ayrı unsuru barındırır. Ruh bedenden ayrılınca ona ceset denir.
    Beden, gelip geçici yani fânî olduğu için bedenî hazlar da gelip geçicidir. Ruh, bâkî ve ezeli olduğu için ruhî hazlar derinden etkileyici ve kalıcıdır. Beden insanın cismani tarafını temsil ettiği için dünya gibi, her şeyi de fanidir. Böyle olunca manayla buluşamayan fiiller de fani ve geçicidir. Ruh, mana alemine ait olduğu için her yaptığı uzun soluklu ve ebedîdir.
    Huzur ve gerçek haz, İlahî huzurda durmakla erişilebilecek bir değer ve duygudur. Tatmin; gönlün huzura ermesi, itminanı kalp, zikir ve fikir ile mümkündür. Şükür bilinci ile sahip olduklarımızın değerini bilirsek, sahip olamadıklarımıza erişmenin de yolları açılabilecek haz ve hız, istikamet üzere hedefe yönelik olabilecektir.

    Kanuni müeyyideden yoksun, din, iman, Kur’ân ve vicdanın hilafına sadece zevk ve menfaat için yaşayanlar netice olarak;

    “Kimi vicdana dokundu, kimi cism-ü cana,

    Zevk namına ne yaptımsa pişman oldum.”

    diye inleyerek giderler, ama son pişmanlık fayda vermez. Can tende iken, malın, hayatın, sıhhatin ve zamanın kıymetini iyi bilmeli, en güzel şekilde “durum teorisi” uygulanmalıdır.

Bir yanıt yazın