İnsan, yaşadığı hayatı ilahi rehberliğe uygun hale getirebildiği kadar huzurlu ve dareyn saadetine layık olur. Varlık sebebimizle buluşma, hoş seda bırakma gayretimizle, İnsani ve sosyal gelişim çerçevesinde bazı hususları beraber gözden geçirelim.
Üçüncü bin yılda dünyamızda, hızlı değişim ve dönüşümler yaşanmaktadır. Bu durum yeni cazibe merkezlerinde de kendini gösterecektir. Doğu batı arasında merkezi ve mihver ülke olan Türkiye büyük bir temsil ve sorumluluk sahibidir.
Adalet ve mülkiyet, hayattaki gayretleri sağlıklı mecraya oturtabilir. Hukuk sistemi, insanlara güven verebildiği ölçüde, o ülke selamet içindedir.
Bayramlar, hayat kalitemizi artırdığı ölçüde, bütün zamanı kuşatabilir. Bayram o bayram ola…
CAZİBE MERKEZİ OLABİLMEK
Türkiye, temsil etmek durumunda olduğu değerleri yaşatabildiği ve hayata geçirebildiği ölçüde cazibe merkezi olacaktır. Zira kişi, kurum, toplum ve devlet, varlık hikmetine layık olabildiği ölçüde cazibe merkezi haline gelebilir. Aslından uzaklaşan, varlık sebebiyle çelişen, öz değerlerini kaybeden kendine de yabancılaşır, taklit girdabında yok olup gider.
Cazibe merkezi olup ve güven duyulabilmek için çok yönlü temsil, kalite ve değere ihtiyaç vardır. İnsanlığın menfaat ve çıkar girdabında boğulduğu dönemlerde değerler ve maneviyat daha bir mana kazanır. Maneviyat, herkesin keyfine göre anlayabileceği bir değer değildir. İmanî, amelî ve ahlakî değerlerden mahrum bir maneviyattan bahsetmek mümkün değildir.
İnsan kalitesi, tarihi, coğrafi, yer altı, yer üstü zenginlikleri ve kültürel değerleriyle Türkiye, bölgesinde fark edilir hâle gelmiştir. Engelleri fırsata dönüştürüp, temsilini güçlendirebilirse Türkiye; medeniyeti, şehirleşmesi, kültürel ve insani değerleri ile üçüncübinyılda cazibe merkezidir.
KADASTRO, TAPU, MÜLKİYET
Mülkiyet hakkı, dokunulmazdır. Bu hakkın tescili, tapu ile olmaktadır. Tescile giden yol da kadastrodan geçmektedir.
Kadastro uygulamaları ve kayıt esnasında bilhassa kırsal kesimlerde bilgisine başvurulan kişilerin güvenilirliği önem arz etmektedir. Değişik sebeplerle, göç vs. ile kendi köy ve yurtlarından uzak kişilerin geride bıraktıkları mallarda çeşitli problemler gün yüzüne çıkmaktadır. Köyde veya yakında oturanlar veya süreci iyi takip edenler, farklı tutumlar ile haksız tesciller yaptırabilmektedir.
Uzaktan malının takibini yapmakta zorlanan bazıları da ciddi mağduriyetler yaşayabilmektedir. Hak sahipleri daha sonra işin üzerine gitse de mahkeme süreçleri vs. mağduriyet yaşamaktadırlar. Askı ve itiraz süreleriyle ilgili bilgisi olmayanlar, miras ve mülkiyet hakkına rağmen perişan hale gelebilmektedir.
Kadastro, tapu ve mülkiyet ile ilgili süre ve süreçleri çok iyi yönetebilmek, adaletli bir hukuk devleti için önemlidir. Hakkın ortaya çıkarılması, adalet ve hukuk sisteminin vazifesidir.
KİME, NE BAYRAMI?
Yine bir Ramazan’ın son günlerinde, bayramın neşvesi içimizi ısındırıyor ve ziyaret planları yapılıyor.
Memleketin kıymetini bilmek ve yaşadığımız yeri hissetmek bir başkadır. Sözgelimi, İstanbul’u, tarihi yarımadayı ve Haliç’i hissedebilmek… Ayasofya, SultanAhmed, Süleymaniye, Şehzadebaşı, Fatih selamlar sizi… Beyoğlu’nun kasvetli kiliselerine karşı…
Kadir gecesinde Kur’ân-ı Kerîm’in nüzulünden aldığı ulvi değer ile beden, gönül ve beynimizi sürura erdiren Ramazan, bayram ile taçlanıyor.
Bayram, dini hayatımızdaki güzelliklerin devamının başlangıcı mı, yoksa bu manevi havaya 11 ay ara vermek mi? Tatile gidenler, ramazanın getirdiği güzellikleri de tatilde mi bırakıyor? Kim, bayramı nerede, nasıl geçiriyor? Kim, ne için, nasıl bayram yapıyor? Bayram, ferdi ve sosyal hayatımıza, özlediğimiz huzur ve mutluluğu bahşediyor mu?
Gerçekten arınabildik mi kötülüklerden, kin ve nefretten? Gerçekten affedebildik ve sevebildik mi birbirimizi ve etrafımızdakileri? Yoksa oluşturduğumuz karanlıklarda boğuyor muyuz ruhumuzu, kaybediyor muyuz sürurumuzu?
Bu ve benzeri sorulara güzel ve olumlu cevaplar verip, dünyevî ve uhrevî gerçek bayramlara erebilme temennisiyle…