İDARE SANATI ve ADALET

İnsan, kurum ve yönetimleri işlevsiz kılan en kötü insani zaaf, hasettir.

İdar; devlet, kurum ve aile için vazgeçilmez bir sanattır. Bilgi ve tecrübeye dayalı, insani ve evrensel değerleri ön planda tutan idari yaklaşımlar verimli olurlar. İdarede insanilik ve adalet, vazgeçilmez değerlerdir. Her hangi bir aksaklık ve kötülüğü ortadan kaldırmak, muhatabın eksik ve kusurunu hissettirme ve itiraf zemininde gerçekleştirilebilirse verimlilik artar. Birilerinin haset ve çekememezliği neticesi verilen ani kararlar, hata sebebidir.

Keyfi ve merkezi sistem yönetimler, “s.o.s.” vermektedir. Muhatap kitlesini yeterince tanımayıp onların ihtiyacına uygun çözüm ve yönetim sistemi geliştiremeyen yapılar, huzur ve memnuniyeti sağlamaktan uzaktır. Uzaktan kumanda, -olumsuz elektronik etki oluşturmasına rağmen- belki teknoloji için hoş ve kabul edilebilir bir araçtır. Fakat insan ve kurum idaresinde, aracılar ve çok daha kötüsü, doğrulanmadan gelen haberlere göre idare sultası kullanmak huzursuzluk ve kurum içi jurnalciliği ön plana çıkaracak çorak bir alandır.

İnsani ve kültürel değerler, her türlü insani iletişimde vazgeçilmez unsurlar olmalıdır. Nasıl muhatap alınmak isteniyorsa, karşıdaki kişiye öyle davranılmalıdır. Etki-tepkiye dönüşen yönetim tarzı, verimliliği kökten ortadan kaldırdığı gibi, kısır iç çekişmelere de sebebiyet verir. Böylesi kurumlar varlık sebeplerine hizmet etmekten uzak hale gelir ve sisteme yük gibi hissedilmeye başlanır. Bu kurum kendisinden ciddi hizmetler beklenen bir yapı olursa, durum çok daha değişir. Unutulmamalıdır ki, gerginlikler ancak gerginlik üretir.

Toplum ve kurumların yapı taşı insan; inanan, hisseden, duyan, akıl ve iradeyle hareket edebilen, düşünen ve düşüncelerini uygulayabilen rasyonel bir varlıktır. İnsanın keyfiyet ve mahiyetini bilmeden, duygu, istek ve beklentilerini anlamadan davranışlarını tahmin etmek mümkün değildir. İnsanın hangi unsurlar ve neler tarafından idare edildiği, hareket ve davranışlarını belirleyen şeylerin neler olduğunu göz önünde bulundurmayan bir yönetim başarılı olamaz. Güven ve itimadın sarsıldığı sistemlerde verimlilik değil, kısır çekişmeler ortaya çıkar.

Ahlaki değerler, genelde model olarak alınan insanlardan öğrenilmektedir. İnanma, insanın varlık ve mahiyet yapısına ait bir fenomendir ve insan inanan bir varlıktır. Kabul ve inançlar, ferdin dünyasını inşa eden yapı taşları gibidir. İnançsız bir insanın psikolojik varlığı düşünülemez, çünkü bu insan, kişiliği olmayan bir varlık haline gelebilir. Davranışları, insanın içinden gelen değer ve eğilimler idare etmektedir. Dolayısıyla benimsenmeyen tutum ve davranışların, zor veya kanuni müeyyide ile gerçekleştirilmeye çalışılması devlet-millet arasındaki bağları zayıflatabilir.

Değer ve inançlar, ferdin tutum ve davranışlarını belirlemede asıldır. İnanç ve tutumlar, insanî bütünlüğü sağlayarak, ferdin önemli davranışlarını bir düzene sokar ve idare eder. İnanışlar, fikirler, yargı normları, şartlanmalar, tasarımlar, davranış ve tutumlar toplumsal modellerle ilgilidirler ve ruhsal yaşantımızda her zaman varlıklarını gösterirler.

Dinî inanç ve davranışlar, oluşmakta olan kişiliğin boyutuna göre düzene girer ve kişi irade dışı dindarlıktan iradeli dindarlığa; vasıtasız (kendiliğinden) inançtan, sorumluluğuna erişilmiş inanca erişebilir. Bu noktada, imandaki dil ile ikrar, kalp ile tasdik edilme şartının ne manaya geldiği daha iyi anlaşılır. Din, insan şahsiyetinin en iç tabakalarına kadar nüfuz ederek ferdin vicdanında, oradan hareketle de azalarında kendisini gösterir. Bundan dolayı, namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetler, Müslüman kimliğinin oluşumunda vazgeçilmez unsurlardır. Bu anlamda tarihin en büyük toplumsal değişimi, iman, amel ve ihlas sayesinde cahili Arapların “sahabe” haline dönüşümüyle gerçekleşmiştir.

İdare sanatı, adaleti gerektirir ve kesinlikle tarafsız olmalıdır. Doğrulanmadan veya muhatabın durum ve gerekçesi bilinmeden verilecek kararlar, huzuru bozar. Bir kurum veya devlet idaresinde, hak ve hukuka riayet etmeksizin, güç veya farklı bağlantılara göre ortaya konacak yaklaşımlar, sistemi felç eder. Ehliyet, liyakat ve kabiliyetlere uygun görevlendirmeler verimliliği artıracaktır.

Allah katında, adalete uygun davranıp, dürüst olan, yanlışta ısrar etmeyen, yanlışlık yapsa bile, hemen arkasından durumu düzeltip özür dileyerek tövbe eden, dünyada ahiret hesabını dikkate alarak yaşayan kimseler makbuldür.

Böylesi idarecilerle daha nice verimli hizmetler üretebilme temennisiyle… 

Bir yanıt yazın