Temeli, kültürümüzde var olan muktezayı hâle dayanan durum teorisi; birçok duruma uyarlanabilecek bir zenginliğe sahip olup hayat felsefesiyle ilgilidir. Şimdi genel hatlarıyla bu yaklaşımı sizlerle paylaşmaya çalışalım.
Her şeyi yerinde ve zamanında yapmak, durum teorisinin önemli prensiplerindendir. Kişi içinde bulunduğu ortam ve anı, ne kadar iyi anlamlandırabilirse, o kadar yerinde ve verimli davranışlar sergileyebilir. Nerede, nasıl davranmak gerekirse, o şekilde davranıp hareket etmek, günümüzde bir değer haline gelen “toplam kalite”ye de, olumlu yönde katkı yapacaktır. Nerede konuşup nerede susması gerektiğinden, nasıl oturup kalkmak gerektiğine kadar her sahada bu teoriye yer vardır. Günlük hayatta, sokakta, kurumların işletme sistemlerinde, ast üst ilişkilerinde, insanlar arası iletişim ve daha birçok sahada bu geçerli bir teoridir. Mesela, bir konferans salonunda, cep telefonunu kapalı tutmak hatibin ve dinleyicilerin konsantrasyonun bozulmasına sebebiyet vermeyerek, hem konuşana, hem de dinleyenlere olumlu katkı yapacaktır.
İnsan, içinde bulunduğu durumu çok iyi anlamalı ve en iyi şekilde değerlendirmeye çalışmalıdır. Dolayısıyla bu teori, zaman ve enerji değerlendirmesiyle de yakından ilgilidir. Durumu alternatiflendirmek ve içinde bulunulan anı, kontrol altına almaya çalışmak gerekir. Her şeyi yerinde ve zamanında yapan başarılı olur. Psikolojik yönden rahat olanın, başarısı artar. Bu da, ancak kişinin içinde bulunduğu anı, çok iyi yorumlayıp değerlendirmesiyle gerçekleşebilecektir. Bunun için gerekli eğitim ve altyapı tedbirleri alınmalıdır. Huzurlu ve mutlu hayat için buna gerek vardır.
Ruh ve beden sağlığı için alınacak tedbirler dahi, doğru yaşama anlamında durum teorisiyle ilgilidir. Doğru, kesin iman ve salih amel de buna dâhildir.
Kişi kendini, başarı yolunda belli bir noktaya taşımadıkça, diğer insanlarla münasebetlerinde muvaffak olamaz[1] Bir atasözünde de, ‘Zamanından önce öten horozun, başı kesilir’ ifadesiyle bu durum vurgulanmıştır.
[1] Stephen R. Covey, The Seven Habits of Highly Effective People, Simon and Schuster, London, 1994, s. 185.
Her şeyi yerinde ve zamanında yapmak, durum teorisinin önemli prensiplerindendir. Kişi içinde bulunduğu ortam ve anı, ne kadar iyi anlamlandırabilirse, o kadar yerinde ve verimli davranışlar sergileyebilir. Nerede, nasıl davranmak gerekirse, o şekilde davranıp hareket etmek, toplam kaliteye de, olumlu yönde katkı yapacaktır. Bir konferans salonunda, cep telefonunu kapalı tutmak hatibin ve dinleyicilerin konsantrasyonun bozulmasına sebebiyet vermeyerek, hem konuşanı, hem de dinleyenleri olumlu katkı yapacaktır. Aksine, bilgisayar donanımlı bir araçta, açık tutulan bir cep telefonu, feci bir kazaya sebebiyet verebilecektir.
İnsan, içinde bulunduğu durumu çok iyi anlamalı ve en iyi şekilde değerlendirmeye çalışmalıdır. Durumu alternatiflendirmek ve içinde bulunulan anı, kontrol altına almaya çalışmak gerekir. Her şeyi yerinde ve zamanında yapan başarılı olur. Psikolojik yönden rahat olanın, başarısı artar. Bu da, ancak kişinin içinde bulunduğu anı, çok iyi yorumlayıp değerlendirmesiyle gerçekleşebilecektir.
Kişi kendini, başarı yolunda belli bir noktaya taşımadıkça, diğer insanlarla münasebetlerinde muvaffak olamaz. Bir atasözünde de, ‘Zamanından önce öten horozun, başı kesilir’ ifadesiyle bu durum vurgulanmıştır.
Zenginlik, servet çokluğu değil, gönül zenginliğidir. Haline şükretmeyen insan, zenginliğinin sefasını süremez. Hiçbir zaman çıktığın kapıyı hızla çarpma, çünkü, geri dönmek zorunda kalabilirsin. İhtiyaç halinde anahtar aramak yerine, anahtar olabilmelidir. Nerede nasıl hareket edeceğini bilmek, mutlu olabilmenin ve yaşamanın yarısıdır. Bütün münasebetlerde dürüstlük, en iyi hareket tarzıdır.
İslâm’ın saygı gördüğü toplumlarda kişinin iyi ve makbul huylar ile donanması belki kolay olabilir, ancak İslâm’ı sıradan bir obje olarak değerlendiren toplumlarda durum aynı şekilde olamayabilir.[2] “O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah’a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).”[3] Şartların menfî olanlarını müspete çevirmek için çalışmalıdır. Böyle gayret edenlerin amelini, Allah boşa çıkarmaz.
İletişim hataları, hayatımızı derinden etkiler. İletişimde göz, başlı başına bir mesaj kaynağıdır. Bir kimse gözünüze bakıyorsa, size ilgi duyuyor demektir. Öte yandan bir kimse, gözünüzü gözünüzden kaçırmakla, sizden bir şey saklamak durumunda olduğunu ifade edebilir. Göz ilişkisi kurulduktan sonra, diğer ilişkiler yavaş yavaş kurulabilir. Bir kimsenin gözbebeği, baktığı nesneye duyduğu ilgi oranında büyümektedir.[4] Atalar bu durumu, “Dost başa, düşman ayağa bakar” ifadesiyle dile getirmişlerdir. Ancak yerine göre, gözü bazı şeylere bakmaktan alıkoymak gerekebilir. Mesela kadının güzelliklerine ve elbisesine bakmak, kalbe şehvet tohumunu ekebilir. Çünkü, göz neredeyse gönül oradadır. “Dilini koruyan kimsenin kusurlarını Allah örter. Gazabına mâlik olan kimseyi Allaü Teâla azabından korur. Allah’dan özür dileyen kimsenin özrünü Allah kabul eder.”[5]
En dolu vakit; kendimizi geliştirmeye çalıştığımız anlardır. Kitaplarla dost olmak sizi canlı ve uyanık tutar. İnsanda cehalet, öğrenme ihtiyacı durunca başlar. Hatasını kabul edip haddini bilmek, irfandandır. Hiçbir kimsenin, koyduğu kaide ve prensibi çiğneme hakkı yoktur.
İçinde bulunduğu durumu değerlendirmek, anlamak ve uygun tutum ve davranışı sergileyebilmek, durum teorisinin gereğidir.