DÜRÜSTLÜK, ADALET VE DENGE

“Dürüstlük üzerine kurulmayan hiçbir şey sürekli olmaz.”

Dürüstlük ve denge, toplumun üzerinde yükseldiği, inanan insanın en önemli vasıfları arasındadır. Kendi özüyle çelişmeyen insanın davranışları da bir kıvama ererek seviye ve denge kazanır. Dürüst kişi, her durumda gerçeği söylemeli ve menfaatler uğruna gerçeklerden taviz vermeyerek, “gerçeğin ciddî yüzüne” hem kendini hem de toplumu alıştırılmalıdır. İnsanın kendisine ve topluma faydalı davranışlar sergileyip bu konuda hatasızlığı, titreyen kalbin bir fonksiyonudur. Çünkü bu kalp sahibine hassasiyet ve dürüstlük kazandırır. Bütün münasebetlerde dürüstlük, en iyi hareket tarzıdır.

 

Hepimiz ‘konuştuğu gibi davranan, özü sözü doğru olan insana’ güveniriz ve onun dediğine inanırız. Hayatı sayısız hata ve yanlışlarla dolu olan hiç kimse, gerçek anlamda özgür değildir. En güzel hayat biçimi olan dürüstlük, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşayabilmenin asgari şartıdır. Dürüst insan, harici özelliklerini deşifre ettiği kadar dâhili unsurlarını da ortaya koymaktan çekinmez.[1] Allah da özlerini temiz tutanları sevmektedir.[2]

Dürüst ve salih davranışlarda bulunmayan evlat, peygamber ailesinden bile sayılmamıştır.[3] “Mü’min safdır, cömert-şerefli ve haysiyetlidir; fâcir ise, kurnaz ve alçak tabiatlıdır.”[4] Şairin dediği gibi: İnsana sadakat yaraşır, görse de ikrah. Yardımcısıdır doğruların Hz. Allah. Hadiste de belirtildiği üzere; “Doğruluk, gönül rahatlığı ve iç huzurudur; yalan ise kararsızlıktır.”[5] Dürüstlük Ve denge, bilinçli iletişim, anlamlı yaşama, anlamlı hayat da sakin ruh halinin gelişmesine yardımcı olur. Müminin hikmetli davranışı, deruni bilgi kaynaklıdır. Sahih bilgiden rengini almış, onunla yoğrulmuş, hayatı şekillendiren etkinlik kazanmıştır. Kaliteli ve seviyeli davranış, müminin en bariz vasıflarından biri olmak durumundadır.

Dürüst insan, kişisel bütünlük içindedir. Kişisel bütünlük, aslında sorumluluğun bir türüdür. Yani kişi, düşünce, duygu ve davranışlarının ahenk içinde olmasından hesap vermeye hazır olduğu zaman, kişisel bütünlük ortaya çıkmaktadır. Adil olmanın yolu, emin olmaktan geçer. “Müslüman, müslümanların elinden ve dilinden emin oldukları (zarar görmedikleri) kimsedir.”[6] Bu hadisin ifade ettiği mananın içinde, kişinin bilgisinden ve bu bilgisine dayanarak ortaya koyduğu iş ve davranışlardan da emin olmak vardır. “Ey inananlar! Yapmadığınız şeyi niçin yaptığınızı söylersiniz? Yapmadığınız şeyi yaptık demeniz, Allah katında büyük gazaba sebep olur.”[7] Bu ayette dürüstlük yanında, söz ve davranış uyumuna da dikkat çekilmektedir.

Hz. Peygamber bir hadisinde: “Bana altı konuda garanti verirseniz, ben de size cenneti garanti ederim. Birincisi, konuşunca doğru konuşmak, ikincisi söz verdiğinde sözünde durmak, üçüncüsü emanet edilen bir şeyi iade etmek, dördüncüsü namuslu olmak, beşincisi gözleri haramdan korumak, altıncısı ellere hâkim olmak[8] buyurmaktadır. Dikkat edilirse bunların her biri hakikî dürüstlüğü gerektiren hususlardır.

Nitekim Rabb’imiz: “Ey iman edenler! Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakının ve dürüst insanlarla beraber olun”[9] buyurmak suretiyle müslümanları dürüst insanlarla arkadaşlığa teşvik etmektedir. Rasulullah (s.a.v.) de: “Sizin en hayırlınız, ehline (yani hanımına, çoluk-çocuğuna, hâne halkına) karşı iyi davrananızdır”[10] demektedir. Bu iyi davranma, dürüstlük, adalet ve dengeli olmayı da ifade etmektedir. Belli bir bilgi ve tecrübeye dayanarak, samimî bir niyetle verilen hayırlı karar ve uygulamalar, müslümanın en önemli güç kaynağıdır. Böylesine seviyeli davranışa götüren kararlar verebilen insana, ister istemez herkes saygı göstermek durumunda kalır. Öz ve toplum saygısıyla verimli bir hayat için dürüst olmak gerekir. Huzurlu olmak istiyorsanız; dürüstlükten ayrılmayarak adalete dikkat ediniz ve dengeli bir hayat yaşayınız.

 

 


[1] Sharon S.  Brehm, Saul M.  Kassin, Social Psychology, Houghton Mifflin Company, Boston, 1996, s. 101.

[2] Kur’ân, Bakara (2): 222.

[3] Kur’ân, Hûd (11): 46.

[4] Ahmed b.  Hanbel, Müsned, c. 4, 404-405.

[5] Ahmed b.  Hanbel, Müsned, c. 1, s. 200.

[6] Müslim, Sahih, 2/İman, 14, c. 1, s. 65, hn. 64-65.

[7] Kur’ân, Saff (61): 2-3.

[8] Ahmed b.  Hanbel, Müsned, c. 5, s. 323.

[9] Kur’ân, Tevbe (9): 119.

[10] Tirmizî, Sünen, 10/Raza’, 11, c. 3, s. 457, hn. 1162.

Bir yanıt yazın