EVLİLİKTE MUTLULUK SANATI

Evlilik, bir nimet ve sanattır. Evlilikte mutlu olabilmek, insanın önce kendisini tanımasıyla direk ilgilidir. Kendini bilen, Rabbini, bilir, düsturundan hareketle, Rabbini bilen ile güzel geçinilir. Güzel geçinmesini bilenlere, mutluluk kendiliğinden gelir. Böyle geçim erbabına, herkes imrenir. Bu yollardan özveri ile geçilir. Beslenmeyen çiçek ölür. Eş’ler bir çiçektir. Erkekler kaktüs, kadınlar daha narin çiçektir. Ama her şeye rağmen çiçektir. Bakım ve ilgiye muhtaçtır. Çocuklar meyvesidir evliliğin… Meyvenin lezzetli olması için ebeveyn kalitesi önemlidir.

Aile içi samimi, dürüst, ilgi, bilgi, inanç ve güvene dayalı sansürsüz iletişim kapılarının devamlı açık tutulabilmesi huzura giden emniyetli bir yoldur. Sevgiliden gelecek her şeye, sevgi ve anlayışla yaklaşabilme cesareti birçok meseleyi çözer.

Huzur ve Sükûna Kavuşacağınız Eşler

Sevgi, Allah’ın eşler arasına koyduğu ilahî bir nimettir. “İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır” (Rûm, 30/21). Burada huzur ve sükûna kavuşacağınız eşler tabiri çok orijinaldir. Aile yuvası, üyelerinin mutluluğu hissedeceği kutsal bir ocaktır.

Sıradan evliliklerde, zoraki bir hayat çemberi içinde mutluluğu katlediyoruz. Mutluluğu aile ocağında değil, bulamayacağımız yerlerde arıyoruz. Karşılıklı anlayış, saygı ve sevgi ailenin temeli olmalıdır. Bu temelde yükselen aile yuvası sağlam olacaktır. Eşler birbirini eleştirdikçe ve sürekli hatalar ön plana çıktıkça, aile hayatı çekilmez olur. Eşler birbirinden uzaklaşır, kendilerine yeni bir dünya kurma arayışı içine girebilirler. Etki ve tpki ile bir yere varmak mümkün değildir.

Evlilik taraflara ciddi bir sorumluluk ve farklı rol yükler. Çocuk daha ayrı bir boyut getirir. Bazen erkek çocukla, hanım kocasına diklenir. Kız ise, bir an önce erkek beklenir. Aile ocağı, istenmedik maceralara sürüklenir… Çocukları büyütmek, terbiye etmek çok kere anneye yüklenir. Bilhassa yoğun çalışan baba, çocuğunu uykuda öpebilir. Sevgi paylaşımı eksik kalır, körelir.

Hayat Tarzımız Gözden Geçirilmelidir

Mutlu ve huzurlu bir ev’lilik için evin her odasının önemli fonksiyonları vardır. Hiçbirinin ihmali hoş değildir. Mutfak da önemli, misafir odası da… Oturma odası, TV odası olmaktan çıkarılmalıdır. Evlilikte mutluluk ve aile içi iletişim önündeki en ciddi engellerden biri de TV’lerdir. Beni yazmadan bazen uzaklaştıran unsurlardan biri okumayıp izleyenler… Ama neyi izleyen? Abuk sabuk dizileri, acayip dedikoduları, içinden çıkılmaz gibi bir yaklaşımla ele alınan aile facialarını, yapamayacakları yemekleri… Koca, maç izleme, kahvehane vs. ile eş’ini ihmal eder. Hanım dizi, gezi vs. ile eş’ini ihmal eder. Huzur ve mutluluk da başka yerlere göç eder. Her iki taraf da ızdırap çeker. Yatak odası, stres ve sıkıntıları atıp, huzur ve sükûna ermek içindir. Eşinin ihtiyacını görürken, kendi ihtiyacını neden devre dışı bıraksın kişi… Kendi ihtiyacını devre dışı bırakan, olamaz, mutlu kişi… Tevhidi ailede gerçekleştiremez, anlamaz hiçbir şeyi… Duygu paylaşımı olmadan el tutmuşsunuz, beraber olmuşsunuz, doyuma ulaşılabilir mi? Neden bu durum, tek boyuta indirgenir, mutluluklar ve güzel paylaşımlar ertelenir? “Ön hazırlık olmaksızın, tatmin ve duygu doyumuna erişmek mümkün değildir. Devamlı bir yönü eksik kalır…

Aile içinde paylaşım, yemek ve uyku saatleri, iyi düzenlenmelidir. Tüm aile üyeleri ve karı koca, baş başa birbirlerine vakit ayırabilmelidir. “Durum Teorisi” ve “An’ı Yaşamak” o an ne yapılıyorsa, o işe yoğunlaşıp verimlilik merkezli yaklaşımı gerektirir. Bir anda birden çok şey ile meşgul olanlar hiç birinde verimli olamazlar. Asıl olan öne çıkarılmalı, diğerleri kontrol atında tutulmalıdır. İhtiyaç ancak beraber giderilebilir. Duygu doyumu, beraberlikle gerçekleşir. Duygu doyumunun ihmal edildiği evliliklerde mutluluklar ertelenir.

Denge insanı olabilmek, evlilikteki huzur ve mutluluğun da anahtarıdır. Olayı bütün boyutları ile ele alabilmek, farklı açılardan değerlendirebilmek gerekir… Gelişim, açılım ve standart arayışı için uğraşılmalıdır. Hiçbir şey emek sarf edilmeden bulunmaz. Hayatın üzerinde döndüğü “mutluluk arayışı” için, zoru göze alabilmek gerekir. “Zoru göze almayan, rahat ve huzurlu bir hayat yaşayamaz.” Yüce Rabb’imiz de zorluk peşinden kolaylığın geleceğini haber vermiştir (İnşırah, 94/5-6).

Etki ve tepki ile bir yere varmak mümkün değildir. Burası hassas nokta… Hiçbir otorite başkaldırıdan hoşlanmaz… Halini arz etmesini bilmek bir sanattır. Kadın aşırı yorulduğunda, erkeğin neler kaybedebileceğini münasip bir lisan ile anlatmasını bilmelidir. Yardıma muhtaç olduğunu fark ettirene, yardım etmeme erkekliğe yakışmaz. Ama bunun nerelerde ve nasıl olacağı noktasında farklı hassasiyetler olabilir. Bu da ayrı açılıma ihtiyaç olan bir konu… Ey erkekler, çok şey istemeyin şu zavallı hanımlardan da, mutluluğu yakalayın… Kahve köşesinde bulunmaz, evde kaybedilen mutluluk, hele meyhanede hiç… Ne almak istiyorsanız onu verin. Meyve olgunlaşmadan yenmeye kalkılırsa ağız buruşturur. Sabretmesini bilin… Emek verin iletişim ve ilişkilere… Ey kadınlar burnunuz büyük olmasın… Süs ve gösteriş, hiçbir şeyde aşırıya kaçmayın… Kocanızı zor durumda bırakmayın. Yoksa huzur ve mutluluğunuzdan olursunuz.

Herkes önce kendi olsun. Kendini ve etrafındakileri ihmal eden, mutlu ve huzurlu olamaz. Gerçi burada “rol teorisi” denilen başka bir boyut girer devreye… Çocukları için yaşadığını söyleyip, kendini, kocasını ve etrafındakileri ihmal eden kadın aslında çocukları için de yeterince verimli olamaz. Her şeyin yeri ayrıdır. Dengeleri iyi korumak, bütünü iyi görmek, nerde neyi nasıl yapacağını iyi bilmek gerekir…

Hanımın duygusallığı, kocanın mantığı ile birleşince verimli ve mutlu bir aile ortaya çıkar. İşte burada, devreyi iyi kurmak, artı ve eksiyi, sigorta attırmadan enerjiye dönüştürmek gerekir. Aile yönetimi, devlet idare etmekten bile zordur. Devlette, kanun, tüzük, yönetmelik yazılıdır, bellidir. Ailedeki çok şey o andaki duygusal yapı, öfke, vs. atmosferinde şekillenir.

“Kadın, ailede daima gül’sün.

Dilin güzel söylerse bülbül’sün.

Kırılmasın, hiçbir yürek, daima coşsun…

Sen nezaket ve inceliğinle hoş’sun”

Yaşanılan ortam çok önemlidir. Çevre ve yaşanılan ortamdan koparılan hiçbir canlı, anlaşılamaz ve yaşayamaz. Sadece metropol veya kırsaldaki değil, her yerde insan, özel ve ayrı bir dünyadır. Bilgisi, tecrübesi, hayata bakış tarzı, ümit’leri, beklentileri… Güven ve emniyeti… Hayatından emin’liği…

Ailede bütün taraflarca samimi ve dürüst olarak çözüm ve iyi geçim yolları aranırsa mutlaka bulunur, huzurlu olunur… İleri seviye ihtilaf anlarında, tarafların razı olacağı, 3. gözün, ilgili ve bilgili samimi bir açılımın olduğu ortamları oluşturmak gerekir. Hakem ve Gönül Doktoru bu gayeye hizmet edecek… Ailede, her şeye gerektiği kadar değer verilir, bütünün içindeki yeri belirlenirse, herkes haddini ve hududunu, sınırlarını bilirse mesele kalmaz. Bazen sınırları hatırlatmak içinde 3. Göz’e ihtiyaç olabilir. Bazı kişi ve kesimler, doğruya göre değil de söyleyene göre değerlendirme içine girebilirler. Eğer samimi iletişim ve güçlü altyapı yoksa kaynana söyler ise gelin, gelin söylerse kaynana, yanlış anlayabilir.

Diğer taraftan “Cemiyet Adamı” dediğimiz kimlik burada önemlidir. Tarafların itimat edeceği kişi ve kimlikler bazı meselelere müdahil olabilmeliler… Güzel iletişimle çözülemeyen konuların “aile faciası” ile sonlanmasının sebebi, “adalet”in tecellisini sağlayacak mekanizmanın işletilememesidir. Buna Kitabımızda da işaret edilir.

Elti, kayın, kaynana, görümce, baldız, enişte herkes sınırını iyi bilecek… Aile reisi burada iyi bir dengeci olacak… İçişleri bakanı, dış işlerine ve başbakanın işine direk müdahale ederse sistem “sos” verir. Kaos’u görebilmek ve oraya varmadan önleyebilmek de bir sanattır. Öfke ile kalkan zarar ile oturur. Öfke anı stratejisi iyi bilinmeli ve zararsız sonuca gidilebilmelidir. Eleştirme, bütünü göremeyip, problemi gerçekten çözme cesareti gösteremeyenlerin sığındığı bir kolaycılıktır. Yersiz ve zamansız yüklenmeler, iletişim ve ilişkiyi olumsuz etkiler, hatta acı verir. İki tarafta verimsizleşir, kırılır, kopar. Aradığını bulamaz. An’ı yaşamaya ve dürüst çözüme, güzele ve verimliliğe odaklanmak gerekir.

Erkek ve kadın muhtemel rollerine uygun olarak yetişmeli… Erkek, koca, baba, aile reisi, ailenin, geniş aileye açılımdaki iletişimcisi… “Ne anadan ne yardan” vaz geçmeyen denge insanı olmak zorunda… Burada Anne’ye anneliğini, hanıma hanımlığını hatırlatma gereği olduğunda, bunu göze alabilmeli… Ama iki tarafı da kırmadan, dökmeden… Kimse de kırılıp döküleceği yere yaklaşmamalı…

Aile olmanın kişiye yüklediği hak ve sorumluluklar… Yeni rollere uygun stratejiler belirleyebilmek, bu yolda gelişip ilerleyebilmek için “bilmek” uygulayabilmek, yaşamak ve yaşatmak gerekir. Aileyi bilebilmek… Huzuru ailede nasıl bulacağını, yaşayacağını bilmek… Yaşamak yaşatmak… Mutluluk vererek mutlu olmak… Haz vererek haz almak… Haz makamında daimi kalmak… Nefis ve şaz makamından uzaklaşabilmek, huzur ve mutlulukla buluşabilmek…

Beslenmeyen her canlı ölür. Aşk ve aile huzuru da daima beslenmelidir. Beslenmeyen sevgi ölür, aile bağları dağılır. Zoraki bir hayat yaşanır. Canlı olarak kabre konulmak, böyle bir şeydir sanırım… Aile huzur ve mutluluğunu öldüren, kendini yalnızlığa ve mutsuzluğa atar… Huzur ve mutluluk, aile içinde, verimli iletişim kurallarına ve dini hassasiyetlere uygun olarak aranırsa meşru dairede daima bulunur…

Araştırmalara Göre Evlilik Her iki cinsi de mutlu ediyor

Evliliğin insani mutlu mu mutsuz mu ettiğine dair yapılan araştırmalardan biri de 2002 Ekim ayında Avustralya’da yapıldı. Bu araştırmaya göre kadınların da erkeklerin de evli olanları daha mutluydu.

1970’ten bu yana on bini aşkın erişkin üzerinde yürütülen bu araştırmalarda her dört kadın ve erkekten birinin evli değillerse mutsuz oldukları saptandı. Ayrıca evli olup çocuğu olan kadınların akıl sağlıklarının daha düzgün olduğu saptanmıştı.

Mutluluk formülü

İngiltere’de bir grup psikolog insanlığın kafasını kurcalayan bu sorunun yanıtını aramışlar. Buldukları yanıt gerçek aşk, kucak dolusu para, heyecan verici bir iş gibi kolay bir yanıt değil. Onlar Mutluluk formülünü çıkarmışlar ve diyorlar ki :

Mutluluk= P + (5xE) + (3xH)

Fizik ya da matematikten, kimyadan hoşlananlarınız belki bu formülü çözdü bile. Fen bilimleri ile ilişkisi olmayanlar için açıklayalım.

P, Kişilik anlamana gelen Personality, E Varlık anlamına gelen Existence, H ise Üst Değerler anlamına gelen Higher Order Needs kavramı için kullanılmıştı.

Kısacası

Mutluluk = Kişilik + (5xVarlık) + (3xÜst Değerler)

Bu kavramları da açacak olursak; Kişiliği oluşturan değerler arasında yaşama bakış açısı, direnç, dayanıklılık, yaşama uyum sağlayabilme gibi kavramlar yer alıyor. Varlık kapsamına ise sağlık, mali denge, dostluk gibi kavramlar giriyor. Kendine güven, beklentiler, hırs, mizah duygusu ise Üst Değerleri oluşturan kavramlar.

Araştırmayı yapan grupta yer alan Pete Cohen, Spor Bilimleri ve Pedagoji eğitimi almış, şimdilerde nöropsikoloji üzerine çalışan Cohen insanların mutluluk deyince çok sevmeyi, sevilmeyi, tonla parası olmayı anladıklarını, ama bunlara sahip olan insanların da mutsuz olabildiğini, mutluluğu oluşturanın birkaç etkenin bileşeni olduğunu söylüyor.

Araştırmacılar bu sonuçlara bin civarında insana şu soruları sorarak ulaşmışlar:

1. Dışa dönük, enerjik, esnek ve değişime açık bir insan mısınız?

2. Yaşama olumlu mu bakarsınız, önünüze engeller çıktığında, başarısızlığa uğradığınızda çabuk toparlanabilir misiniz ve yaşamınızı kontrol edebildiğinize inanıyor musunuz?

3. Kişisel sağlık, seçme özgürlüğü, mali durumunuz, kişisel güvenliğiniz, toplumdan beklentileriniz konusunda temel ihtiyaçlarınızın karşılandığına inanıyor musunuz?

4. Size yakın insanları arayıp ihtiyaçlarınızı, onlardan beklentilerinizi, yapmakta olduklarınızı, ya da yapacaklarınızı, yaşamınıza değer katan etkinliklerinizi paylaşabiliyor musunuz?

Seksle ya da aileyle mutluluk

Anketi yanıtlayanlar 100 üzerinden değerlendirmeye tabi tutulmuşlar. En yüksek puanı alan kişinin en mutlu olan kişi olduğu sonucuna varılmış. Elbette kadınlarla erkekler arasında farklı şeylerden mutlu olma eğilimi de gözlenmiş.

Örneğin on erkekten dördü seksle mutlu olurken on kadından yedisi ailesi ile birlikte olmaktan mutluluk duyuyor.

Her dört kadından biri kilo verdiği için mutlu olurken, on erkekten üçü tuttukları takım yendiği zaman mutlu oluyor. Ayrıca kadınlar romantizmi, maaş artışını, hobilerini, güneşli havayı erkeklere oranla daha büyük bir mutluluk kaynağı olarak görüyorlar.

Gerçekten istiyorsan, zor değil

Cohen, İngilizlerin olumsuz şeyler üzerine yoğunlaşıp kendilerini mutsuz etme eğiliminde olduklarını söyleyerek şöyle diyor: “Neyimiz eksikse onun üzerine yoğunlaşmak yerine, bizde olması gerektiğini düşündüğümüz şeyler üzerine yoğunlaşıp kendimizi mutsuz ediyoruz. Oysa yaşam çok kısa, bu kısacık zamanda mutlu olma şansımızı kullanamıyoruz”.

Londra Tıp Merkezi’nden Danışman Psikolog Ingrid Collins ise insanların oturup onları neyin mutlu edip, neyin mutsuz ettiğini bile düşünmediklerini söyleyerek “Mutlu olmayı gerçekten amaçlamış olsak, bunu nerede ise bir kalp atışı kadar kısa bir sürede başarabiliriz” diyor.

Görünüşe göre mutlu olmak o kadar da zor değil ve insanın kendi elinde. Önemli olan sizi neyin mutlu ettiğine karar vermek. (EG/NM)

(http://www.bianet.org/bianet/kategori/toplum/15812/ask-seks-is-para-mutluluk-ne)

 

Bir yanıt yazın