İslam dini insanın, dünya ve ahiret huzuru için yüce yaratıcı tarafından gönderilmiştir. Huzur ve mutluluğu arayan insan, Allah’ın rahmet ve merhametinin tecellisi olarak gönderilen dine uymalı ve onun diğer insanlara ulaştırılması için örnek olarak gayret göstermelidir. Ruhî niteliklerini bozmayan insan, dünyayı verimli kılacak ve onun nimetlerinden istifade edecektir. Hayat sermayesi, maddi dünyanın en uygun şekilde kullanılarak, insan ve toplum hayatına hizmet eder hale getirilmesi için bahşedilmiştir.
Dini yaşamak ve yaşatmak noktasındaki faaliyetlerin tamamına hizmet ismi verilebilir. Müslüman; dürüst, çalışkan, iyi niyetli, insanları seven ve dinine hizmet etmeye gayret eden bir kişi olmak durumundadır. İslam’da ferdi sorumluluğun ötesince ailevi ve çevresel sorumluluk da vardır. Bu hususta Rabbimiz; “Ey iman edenler, kendilerinizi ve ailelerinizi bir ateşten koruyun ki, onun yakacağı insanlar ve taşlardır; onun başında son derece katı, çetin mi çetin melekler görevlidir. Allah kendilerine ne emrettiyse ona isyan etmezler ve emrolundukları her şeyi yaparlar” Tahrîm, 6/66) buyurarak bizleri uyarmaktadır.
Diğer bir ayette Rabbimiz bizlere sorumluluklarımızı ve O’nun yardımının nasıl gerçekleşeceğini hatırlatmak üzere; “Ey inananlar, eğer siz Allah(ın dinin)e yardım ederseniz (Allah da) size yardım eder; ayaklarınızı (hakkı koruma yolunda) sağlam tutar” (Muhammed, 47/7) buyurarak, dualarımızın kabulü için O’nun dinine hizmet etmemiz gerektiğini bildirmektedir.
Bazı insanlarımız dini bir hassasiyeti olmaksızın kalp temizliği iddiasında bulunmaktadır. Kalbin temizliği, Allah’ın dinine uymaksızın gerçekleşmez. Hiçbir karşılık beklemeden, ilahi emaneti gerçekleştirme ve hizmet bilinci içinde hareket etmeksizin Allah’ın razı olacağı bir kalp temizliğine erişmek mümkün değildir. İç güzellik, kalp ve ruhun temizliği, haya ve iffet gibi güzel ahlaklardır ki, bunlar en değerli ve maddi külfet gerektirmeyen ziynetlerdir. İç gözlem/nefis muhasebesi şuurlu müslümanın en önemli özelliklerinden birisidir. Kendi kalbine bakmayanın yaşamı bulanıktır.
Dini hizmet, İslâmiyeti samimi bir şekilde yaşamak ve yaşatmakla mümkün olur. İslam’a gönül verip Kur’ân rehberliğinde bir hayat sürmek isteyen, onu içselleştirmeli ve bu güzellikleri de davranışlarına yansıtmalıdır. Müslüman; ibadetlerinde ihlâslı, dürüst, çalışkan, iyi niyetli, insanları seven ve hizmet şuuruna sahip bir kişi olmak durumundadır.
Sağlıklı toplum, temel umdelerden taviz vermeyerek; ihtiyaca göre, istikrar içinde değişme gösteren toplumdur.[1] Gerçek değişim, içeriden dışarıya doğru bir yol takip eder.[2] Toplumsal gelişme de bozulma da fertten başlar. Çünkü toplumların yapı taşları fertlerdir. Tarih dikkatle incelenecek olursa, bütün sosyal değişmelerin başlangıcında, davasına inanmış ve onu hayat prensibi haline getirmiş fertler görülür. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.v.) başlangıçta tek kişidir. Ama mükemmel bir kişilik ve inanmışlık seviyesine sahiptir. Başlangıçta yavaş gibi görünen sirayet ve mükemmelleşme, zamanla çok hızlı seviyelere erişmiş, toplu ihtidalar gerçekleşmiştir.
Samimi bir iletişim ve hizmet şuurunun önemli bir parçasıdır. Söze selâm ile başlamak, karşımızdakine değer verme ve sünnetin ihyası açısından önemlidir. Selâm verdiğimiz insana dost olduğumuzu bildirmiş oluruz. Bu da verimli bir iletişim ve toplumsal huzurun ilk basamağıdır. Hizmet noktasındaki başarı da cesaret ister, başlangıçtaki cesaret sonradan inanca dönüşür. Bu samimiyet ve inanç, Allah’ın dinine ve insanlığa daha iyi hizmet arzusuna dönüştüğünde maddi ve manevi fırsat kapıları açılır.
Dava Adamı
Herkes dini için çalışırken, bazılarının dinde derinleşmeleri gerekmektedir. Bu da dava adamı ve temsil noktası gibi bir hususu gündeme getirmektedir. Rabbimiz savaş halinde bile İslamî ilimlerin ihmal edilmemesini istemektedir. Ayet-i Kerime’de; “Bununla beraber müminlerin hepsinin birden, topyekûn savaşa katılmaları uygun değildir. Her kabileden bir kısım insanlar da din ilimlerinde derinleşmeli ve kabileleri savaştan dönüp gelince onları uyarmalıdır ki, böylece Allah’ın azabından sakınırlar” (Tevbe, 9/122) şeklinde bizlere yol gösterilmektedir.
Fert ve toplum hayatında inanç ve tutumlar, ferdin davranışlarını bir düzene sokar ve idare eder.[3] İslam dinine inananlar uyanık olmalı, deruni ve afaki fitneye düşmemelidirler. Müslümanların birlik ve beraberliğini parçalayan, İslami hizmetlerin zarar görmesine neden olan fitne, toplumdaki huzurun bozulmasına sebep olur. İslam, bütün mezhepleri, meşrep ve yollarıyla bir bütündür. Bu gerçeği çok iyi görmeli ve İslam düşmanlarının çeşitli oyunlarını bozabilmek için buna uygun hareket etmelidir.
Samimiyet, ihlas ve halis niyet insan davranışlarının kıvama ermesi açısından büyük önem taşır. Müminin samimiyeti, hiç kimseden övgü, ilgi, destek ve takdir beklememesiyle belirginleşir. Samimi müslüman, kapsamlı bir bütünün anlamlı bir parçası olmanın bilinci ve ‘hizmet sorumluluğu’ içinde hayatını düzenler. O kâinatın sorumlu bir vatandaşıdır; o bilinç içinde duyar, algılar, düşünür ve eyleme geçer. Halifeliğe layık olabilmek için, zaaflar ve öfke kontrol edilmelidir. Bu durum dini hizmetlerin muvaffak olması açısından önemlidir.
Müslümanlık gibi bir davası olanlar günümüzde olup biten hadiseleri iyi değerlendirmek suretiyle değer hükümlerini netleştirmelidirler. Aksi halde yeni olaylar ve yeni gerçekler karşısında gerekli yorumlar yapılamadığından, özden uzaklaşmak veya başkasını taklit etmek, toplumun helakini hazırlar. Özgün beyinlerin bulunmadığı bir toplum, ‘yeni’ olan hiçbir şeyi ortaya koyamayacağı gibi, ‘eski’ olanı da bugüne uyarlama becerisini de gösteremeyecektir.[4] Bu da, bu tür toplumlar için tehlike çanlarının çaldığını göstermeye yeterlidir.
Toplumun düzelmesi, ferdin düzelmesiyle mümkündür.[5] Çirkin hareket ve davranışların rahatça işlendiği toplumlar, fertlerin davranışlarının düzelmesi önünde ciddi bir engeldir. Sirayet ve örnekleme bu hususta kendini göstermektedir. İslâm Dini, iman, ahlâk ve ibâdet terbiyesiyle insanın din, tabiat ve toplum içindeki yerini ve görevlerini kesin olarak tayin etmiştir.[6] Dolayısıyla, müslüman içinde yaşadığı toplum ve dünyayı iyi analiz etmeli ve özden taviz vermeden yaşama stratejileri geliştirerek dünya hayatını en iyi şekilde ahiretin tarlası olarak değerlendirmelidir.
Rabbim, hizmet şuuruna sahip dava adamı olarak, hayat sermayemizi rızasına giden yolda değerlendirmeyi müyesser kılsın.