AĞIT
Kalpleri ipil ipil yakışları ondandır
Rabbim hiçbir kuluna vermesin bövle belâ
Sözlerin boynu bükük bakışları ondandır…
Kerbela ki kac asır kalbimizi dağlamış
Analar ağıt yakmış kızlar kara bağlamış
Dert olmuş içimizde deli deli çağlamış
Gözlerin çakmak çakmak çakışları ondandır
Kerbela kezzap döktü kanayan yaramıza
Dünya saygı göstersin acı hatıramıza
Hasretin düğüm düğüm aha tanı şuramıza
Mıh gibi girip girip çıkışları ondandır…
Özlemle kavruluyor kanıyor bir yanımız
Dönsek de o günlere feda olsa kanımız
Hasan’la Hüseyin’e hasret kaldı canımız
Yüreğin ilmik ilmik söküşleri ondandır
Düşmanlar çıyan gibi düşmanlar yılan gibi
Sözler anlamsız gibi tarihler yalan gibi
Onların içmediği suyun çağlayan gibi
Kalbime ılgın ılgın akışları ondandır…
Fatma Anam ağladı yas tuttu habibullah
Kimseye böyle keder hissettirmesin Allah
Ali’nin ıstırabı aklımda akşam sabah
Dert mızrağın bağrıma (akışları ondandır…
Sırrına yeter olmaz düşmanların hıncının
Hak layığını versin mücrimin yalancının
Yaradan biliyor ya bu tarifsiz sancının
Sîncıni yumruk yumruk sıkışları ondandır…
Şehitlik şerbetini içtiler yudum yudum
Hasan oldum düşümde sonra Hüseyin oldum
Ben artık bu sancıyı taşımaktan yoruldum
Dizlerimin zamansız çöküşleri ondandır…
Arvaso”!u sus artık bu yara derin vara
Duayla tevekkülle müminler varın yâra
Mektubumu götürün, götürün verin yâra
Oturup bu destanı yazışlarım bundandır…
HASAN ARVAS
YA HÜSEYİN
Ya Hüseyin! Sen rahmetin kokusu, yeşil cennetin parçası, tarihin kalbi, gözden dökülmüş inci; onur, cesaret iksiri, özgürlük bilinci, kendini aşabilme gücü, üstün olanı aşağılık olana tercih melekesi ve başı dik tutabilme becerisisin.
Bakışların ok gibi saplanır yüreğine düşmanın. Aynı zamanda gönül insanı sevgi abidesi, kapkara kederlerin, yenilgi ve ölümlerin inadına ayakta kalarak en temiz ölümü seçensin. Aşkla gelen dua yeryüzüne serpilen tohumsun… Bedir’de, Hayber’de Kerbela’da … Aktığın gibi akmalıyım zalimlerin yurtlarına ve cennetleri gömr gibi çarpışmalıyım insafsız, sapkınlığa gömülmüş, güle nefret felsefesiyle büyümüş beyinlere.
Ya Hüseyin! Sen yağmurun annesi, tut ellerinden bütün güzelliklerin ve yüreğinde ağırla yüreğimizi. Ey güneşin müjdecisi, Akdeniz soluklu nefesinle ısıt ruhlarımızı, arındır kirlerimizi, hatırımıza düştün hatırına düşür bizleri. Sen yoksan, katran boşluklara düşer hayat(lar);ey en büyük kârımız yaralarımızdan sana doğru güller, laleler açsın demet demet
Sen ey şehid! Övülmüş isim,saba meltemi,içten ve nurefşan…Sen geldin de, ahularla birlikte çağlayanlara indik,yaralı gönüllerimize Kevser şarabının lezzetini değdirdin.Baharı seninle sevdik; Zira gül yanaklarından açar çiçek çiçek..
Ya Hüseyin! Çiçeklerin dilinde senin adın. Ne güzel, ne güzel senin adın… Şiir gibi sımsıcak, deniz gibi dupduru… Kiraza şebnem düşer, içime sen ve o hasret ceylan gözlerin. Kara toprağın bağrına değil, meleklerin kucağına düşensin. Kutsal bir öğreti yüreklere cemresin. Seninle^- korkuya, hüzne; karanlığa, cehalete elveda… Ruhum sana feda şehidim. Ben seni bir sürgün hukuku, bir alperen ahlakı, bir derviş içtenliğiyle sevdim. Asil gözlerini, alevden eriyen mısralarını, aşk kevseri kalbini sevdim. Vefayı, hakikati vatan aşkını öğreterek ümit güneşi, gönül elçisi oldun. Bu yüzden adını hasret koydum sensiz geçen zamanın ve yaşanmamış kabul ettim geçen her anı.
Hüseyin; Bahar ve mutluluk çağı… Yeşil yaprak kokusu nisan akşamlarının. Tükeniyor insan çoğalıyor Hüseyinler. Habil’den akıp gelen kutlu bir damar, güzel insanlar ve Rahman’ın lütfüne mazhar olmuşlar… Onlar hep aşkı taşıdılar alınlarında ve öyle bir aşk ki Kayseri’nin dar, kuytu sokaklarında, pazarlığa oturmuş bir hayat kadınının ellerinden tutacak kadar soylu ve iman doludur.
Ya Hüseyin! Ey Zehra yüzlü, Hümeyra kokulu, ayağının tozuna meleklerin ve çocukların diliyle selam olsun. Konuş ey şehid, ey bağrına kan damlamış yanaklarında gül açmış ve insan kudurdukça gazap indiğine binlerce kez şahit olmuş tarih, Eyke görmüş, Semud görmüş, Kerbu bela görmüş tarih, konuş, hiç ahin yerde kaldığı görülmüş müdür? Ah yerde kalmaz ve Hüseyinler ölmez, Hüseyinler ölmez, Hüseyinler ölmez!..
Hüseyinler güzel insanlar; hamurları farklı kaplarda yoğruldu. Bir gül, bir menekşe, bir zambak en asil duruşuyla nasıl duruyorsa onlarda öylece durur ve alınlarını aşkın zaferi için iman dolu cengâverlere meydan kıldılar.
Ya Hüseyin! Ey sevdamızın şurubu, ey geceyi kuşatan kan kırmızı dudakların buğusu, hüküm giyinmiş türküler eşliğinde seni düşünüyorum… Şimdi çok uzaklardasın, hayalimde canlandırıyorum. Herkese uğradın bana ne zaman uğrayacaksın, yoksa küsülü müsün? Her sabah seherinde seni anıyor sana sesleniyorum. Zira cennetlik gözlerin meftun ediyor beni.
Ya Hüseyin! Artık sen yoksun, sadece hayalin var; bil ki hayaline de razıyım, mahrum etme ve geleceğin günü söyle de gelinliğimi giyinip seni karşılayayım… Sessizce, içi şiir dolu, hüzün dolu olan bir insanın duyduğu ulvi bir aşkla seviyorum seni ve ahu gözlerini, teni taze yüreğini.Rengarenk tabiata baktığımda, güneşin parıl parıl ışıklarını gördüğümde, çiçekler al al açtığında, leylaklar amber saçtığında, bülbüller ötüştüğünde, meyveler olgunlaşıp dimağlara lezzet verdiğinde hep sen aklıma düşersin ey şehid, ey can!…İçimde, özümde senin adın ve her parlayan yıldız senin pakize yüreğin…
Ya Hüseyin, ey serazat disiplin! Ne kuşlar seni anlatmada yeterli kaldı; nede dağlan aşan yol.Bir yaprak yeşili kadar dinamik, bir nehir kadar dirisin.Ellerini uzat ellerimden tut ve çöz saçlarını şelale gibi aksın düşlerime düşlerin..
Selam sana ey şehid,selam….Varoluş,diriliş selamı ve şehadet selamı…
Hasan Arvas
http://www.ilgazetesi.com.tr/2009/01/09/kerbela-sehitleri-anildi/