(Hacı Abdullah Halife Örneği)
Kültürel değerler, milletlerin tarihi boyunca gelişen ve insanların hayat tarzını şekillendiren unsurlardır. Bunlar, maddi ve manevi değerler olarak iki kısımda ele alınabilir. Bazı tarihi maddi eserler, taşıdıkları hatıra sebebiyle manevi bir değer taşır hale gelebilir. Bu değerleri görmezlikten gelerek güçlü bir kişiliğe ve kültüre sahip olmak mümkün değildir. Çünkü manevi unsurlar ihmal edilerek ne kişilik ve ne de kültür gerçek güce erişebilir.
Üzerinde yaşadığımız toprakları vatan yapan unsurların başında, din, tarih ve ülkü birliği gelir. Bu coğrafyayı paylaşan insanlarımızın gönülden kabul edeceği gibi; iki cihanda mutlu olup kemâlatın zirvesine ulaşmak ancak İslâm ahlâkı ile mümkün olabilir. İslâm ahlâkı ise Kur’ân ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine dayanır. Kur’ân-ı Kerîm’in koyduğu evrensel değerler, insana insanlığını hatırlatan ve ona Yaratıcısı tarafından gönderilen rehberlikten başkası değildir. Sünnet ise bu değerlerin, bir insan olan Peygamberin hayatında şekillenmiş ve onun örnek kişiliğinde yaşanarak kemâl bulmuştur. En büyük ahlâk âbidesi olan Resûlullâh Efendimiz, Cenâb-ı Allâh tarafından terbiye edilmiş, ümmetine tâlim ettiği ahlâkî kuralları da vahiy yoluyla yine O’ndan almıştır. Dini değerlerin birçok farklı tezahür şekilleri vardır. Bunların en önemlisi ve tarihe mal olanı, vakıf kültürüdür.
Dini ve manevi değerleri, vakıf kültürüyle besleyerek yaşatan ecdadımız, nice eserler bırakarak amel defterlerinin açık kalmasının yolunu açmışlardır. Tarihi eserlerimiz, bu toprakları vatan yapmanın yanında, bize bir ışık olmakta ve yolumuzu aydınlatmaktadır.
Bu güzelliklerden birini 7 Mayıs 2005 Cumartesi günü konuşmacı olarak davet edildiğim, Giresun-Yağlıdere, Tekke ve Tuğlacık Köyü Hacı Abdullah Halife Anma Günü münasebetiyle derinden yaşadım. 7 yıl önce ilçe müftülüğünün başlattığı anma günü, geniş katılımlarla, insanların 500 yıl öncesiyle maddi ve manevi bağ kurarak, yaşanan topraklara farklı bir anlam katmaktadır. Hacı Abdullah Halife Türbesi Tuğlacık Köyü’nde, Vakıf eserleri olan Cami, İmarethane, Zaviye ve yıkıntısı kalan Medrese Tekke Köyü’nde ve Değirmen ise bu iki köyün arasındaki derede yer almaktadır. Vakfın Zaviyesi, Yavuz Sultan Selim’in Trabzon’da şehzadeliği esnasında, Vakfiyenin tanzimi ise hicri 950 tarihinde Kazasker Mehmet Efendi tarafından yapılmıştır.
Konuşmam öncesi incelemelerde bulunduğum Tekke Köyü’nde, o günün şartlarında yapılmış yollar ve özel su kanalları çok dikkate değerdi. 500 yıldır bozulmadan günümüze gelen taş yol döşemelerinin bir kısmı ve tarihi su arkları, maalesef yine biz insanlar eliyle kısmen bozulmuştu. Zira bazı gözü doymaz insanlar o güzelim su yollarını, arazilerini biraz daha genişletmek için iptal etmişler ve su arkının üzerine taş duvar örmek suretiyle fani hayattaki yerlerini genişlettiklerini zannederken ebedi hayattaki yerlerini daraltmışlardı. Tabiî ki mecrası bozulan su da, yoldan akarak insanların geçişini zorlaştırmaktaydı.
Ama işin güzel yönü, her şeye rağmen bu gönül dostlarının, o değerleri tekrar anarak yeni nesillere taşıma gayretleriydi. Anma günü; bütün köylerin, ilçenin hatta İstanbul’dan gelen misafirlerin katılımıyla, birlik ve beraberlik şuurunun yerleşmesi anlamında da önem arz etmekteydi. Çoklarımızın etrafında böyle değerli eserler ve zatlar olmasına rağmen, onlar şanlarına layık olarak günümüz nesillerine aktarılmamaktadır. Bu türlü organizasyonların kültürel devamlılığın sağlanmasındaki önemi büyüktür. Küçük yaşlarınızdaki katıldığınız böylesi toplantıların hayal ve hatıralarınızdaki yerini düşünecek olursanız, ne anlatmaya çalıştığımı daha iyi anlarsınız.
Kültürel değerlere sahip çıkmak öncelikle bizi bilinçlendirir, neslimizi güçlendirir. Köklerinden beslenmeyen hiçbir ağacın meyvesi olmaz. Ecdadımızın bıraktığı her türlü eser, bu toprakların hakiki tapusudur. Ancak onları yaşatmakla varlığımızı güçlendirerek devam ettirebiliriz. Maddi-manevi ve kültürel değerlerimize sahip çıkıp onları yaşatmak bizim de verimli yaşamamızı sağlayacaktır. Bizler de amel defterlerimizin açık olmasını istiyorsak; hayırlı evlat, ilim ve eser ile ebedileşmeye çalışalım.