İman Ümit ve Güven Kaynağıdır

İslam yaratıcının kullarından razı olduğunu beyan ettiği hayat nizamıdır. Bu nizamı hayat anlayışı olarak kabul eden kişiye dilimizde müslüman denir. İslâm kişiye ümit ve güven kaynağıdır.
Ümit ve güven insanın varlığında önemli bir boyuttur.
Kişinin kendini görüş ve algılayış biçimi olarak ifade edilebilecek bilinç, kişinin davranışlarını önemli ölçüde etkileyen ve belirleyen psiko-dinamik bir yapıdır. Bu açıdan müslümanın kendini algılayış şekli önem arzetmektedir. Biz günümüz müslümanının içinde bulunduğu açmazları göz önünde bulundurarak ideal müslümanlığın kişiye kazandıracağı güven ve ümit duygusunu inceleyip dikkatlere arzetmeye çalışacağız.
En genel anlamıyla din insanın temel güvensizliğini ve ümitsizliğini aşması için toplumda yerleşmiş bir kurumdur. Din insan hayatının her yönünü kuşatır. Bu yönüyle İslâm dini, insanın hayatta karşılaştığı durumlara cevaplar sunan ve ona nasıl yaşaması gerektiği hususunda yol gösteren ilâhi bir sistemdir.
Müslümanlık, insanın yaratılış gayesine uygun olarak Allah’ın emir ve hükümlerine teslim olmayı gerektirir. Bu teslimiyet başka hiçbir din ve sistemde bulunmayacak bir güven, ümit ve emniyet duygusunu inanıp teslim olan kişiye sağlar. Çünkü o kendisini en iyi bilen ve alemlerin Rabb’i olan yaratıcısına inanıp, sığınmıştır ve O’na sığınanın kurtulacağını bilmektedir.
Şuurlu müslüman iç dünyasının farkında olmaya özen gösterir. Farkında olduğu her şeyi hesaba katarak, niyetinin doğrultusunda stratejik olarak hareket eder. Müslümanların misyonu fevkalade önemlidir. Kur’an bu misyonu şöyle ifade eder “Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah’a inanan hayırlı bir ümmetsiniz.” Hayırlı ümmet olmanın önemli gerekleri söz konusudur.
Özgüven, ümit ve güven müslümanın en önemli vasıflarındandır. Konu ile ilgili bazı ayet-i kerimeler aşağıdadır.
ÂLİ IMRÂN (3) suresi ayet 139 (Resmi:3/İniş:94/Alfabetik:7)
وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ
“(Ey mü’minler), gevşemeyin, mahzun olmayın, Siz eğer (gerçekden) mü’min iseniz (düşmanlarınıza gaalib ve onlardan) çok üstünsünüzdür.”
“Öyleyse, cesaretinizi yitirmeyin ve üzülmeyin: Eğer (gerçekten) inanıyorsanız mutlaka (insanların) en üstünü olursunuz.”
“So lose not heart, nor fall into despair: for ye must gain mastery if ye are true in Faith.”
“And be not infirm, and be not grieving, and you shallhave the upper hand if you are believers.”
YÛSUF (12) suresi ayet 110 (Resmi:12/İniş:53/Alfabetik:110)

حَتَّى إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَاءهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَن نَّشَاء وَلاَ يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ

Diyanet Vakfı “Nihayet peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Fakat) suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.”
Muhammed Esed “(Önceki elçilerimizin hepsi uzun süre zulüm ve baskıya uğramışlardır;) nihayet bu elçiler neredeyse bütün ümitlerini kaybettikleri ve büsbütün yalancılıkla damgalandıklarını gördükleri bir sırada Bizim yardımımız kendilerine ulaşmıştır; ve böylece dilediğimizi kurtarmışızdır (hakkı inkar edenleri ise yok etmişizdir): çünkü azabımız günaha gömülüp gitmiş insanlardan asla geri çevrilemez.”
S. Yıldırım “O müşrikler kendilerine mühlet verilmesine aldanmasınlar. Daha öncekilere de böyle fırsat verilmişti. Ne zaman ki peygamberler, toplumlarının imana gelmelerinden ümitlerini kesecek raddeye gelir ve toplumları da peygamberlerinin kendilerini aldattığı zannına kapılırlar, işte o zaman onlara yardımımız ulaşır, inkârcılar helâk olur, dilediğimiz kimseler kurtulur. Çünkü (uzun vâdede) cezamız, suçlu toplumlardan hiçbir surette geri çevrilmez.”
Yusuf Ali (EN) “(Respite will be granted) until, when the messengers give up hope (of their people) and (come to) think that they were treated as liars, there reaches them Our help, and those whom We will are delivered into safety. But never will be warded off our punishment from those who are in sin.”

ÜMİT
RA’D (13) suresi ayet 12 (Resmi:13/İniş:87/Alfabetik:85)

هُوَ الَّذِي يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَ

Diyanet Vakfı “O, size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve (yağmur dolu) ağır bulutları meydana getirendir.”
Muhammed Esed “(HEM) KORKUYU, (hem de) umudu tattırmak için size şimşeği gösterip (yağmur) yüklü bulutları çağıran O’dur;”
S. Yıldırım “Size şimşeği göstererek, hem korku hem ümit verir, yağmur yüklü ağır bulutlar oluşturur.
Yusuf Ali (EN) “It is He Who doth show you the lightning, by way both of fear and of hope: it is He Who doth raise up the clouds, heavy with (fertilizing) rain”

GÜVEN
BAKARA (2) suresi ayet 208          (Resmi:2/İniş:92/Alfabetik:11)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَآفَّةً وَلاَ تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ

Diyanet Vakfı “Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.”
Muhammed Esed “Ey imana ermiş olanlar! Allah’a kendinizi tam olarak teslim edin ve şeytanın ardından gitmeyin, zira o sizin apaçık düşmanınızdır.”
S. Yıldırım “Ey iman edenler! Hepiniz toptan barış ve selamete girin de şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, sizin aranızı açan belli bir düşmandır.”
Yusuf Ali (EN) “O ye who believe! enter into Islam whole heatedly; and follow not the footsteps of the evil one; for he is to you an avowed enemy.”

BAKARA (2) suresi ayet 125 (Resmi:2/İniş:92/Alfabetik:11)

وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْناً وَاتَّخِذُوا مِن مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى وَعَهِدْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ

Diyanet Vakfı “Biz, Beyt’i (Kâbe’yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim’in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail’e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim’i temiz tutun, diye emretmiştik.
Muhammed Esed “O ZAMAN Biz Mabed’i insanların tekrar tekrar yöneleceği bir hedef ve bir kutsal sığınak yapmıştık: 102 Öyleyse İbrahim için vaktiyle belirlenen yeri ibadet mahalli edinin. Nitekim Biz, İbrahim ve İsmail’e emrettik: “Mabedimi, onu tavaf edecekler için, onun yanında tefekküre dalacaklar için ve (namazda) rüku ve secde edecekler için temiz tutun.”
S. Yıldırım “Biz Beytullâh’ı insanlara sevap kazanmaları için toplantı ve güven yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrâhim’i namazgâh edininiz! İbrâhim ile İsmâil’e de: “Tavaf edenler, itikâfa girenler, rükû ve secde edenler için bu Evimi tertemiz bulundurun!” diye emretmiştik.”
Yusuf Ali (EN) “Remember We made the House a place of assembly for men and a place of safety; and take ye the Station of Abraham as a place of prayer; and We covenanted with Abraham and Isma`il, that they should sanctify My House for those who compass it round, or use it as a retreat, or bow, or prostrate themselves (therein in Prayer).”

Bir yanıt yazın