Kat’î olarak azmetmek, karar vermek, bir şeyi yapmayı içten kastetmek manasına gelen niyet, her iş ve davranışın başlangıcında kendisini gösterir. Davranışın sebebini ararken, insanların niyetlerine de bakmak bir ihtiyaç olarak kendini göstermektedir.[1] Hayat ve davranışların pusulası olan niyet, insanın derununda gelecekteki hedeflerle ilgili, yol gösterici özellik arz eden, davranışa götüren güdülenmenin önemli bir unsurudur.[2] İnsan hayatının eylemleri, rastlantılarla ortaya çıkabilecek kadar basit ve anlamsız değildir. Şuurlu insan hayatı, ancak yönü belli olan davranışlara, bunlar için gerekli olan kararlara dayanır, yoksa insanın yaşamasına olanak kalmaz; insanın içinde bulunduğu durumlar onu silip süpürür. İnsan olumlu veya olumsuz kararlar vererek hayatına devam etmek durumundadır. O, diğer canlılar gibi rasgele yaşayamaz; kaldı ki diğer canlıların da belli bir gayeyi gerçekleştirme durumları söz konusudur. En basitinden süt vermeyen sığır, kasaba verilir. İnsan hayatı, belli amaçların, hedeflerin, planların gerçekleştirilmesi için verilen bir fırsat gibidir.[3] Genellikle insanın içinde taşıdığı hedef ve gayeler davranışlarında bir şekilde kendisini gösterir. Niyet ve hedef rehber, çalışmak hayat ve düşünmek ışıktır. Karanlık gecede ışıksız yol alınamayacağı gibi, tecrübe ve düşüncelerden istifade etmeksizin hayat yolunda başarılı bir davranış seviyesini yakalamak da mümkün değildir.
Niyet, insânî bir hareket ve davranışı, ibadet haline getirerek önemli bir değişim gerçekleştirmektedir. Bir insanın niyeti, o kişinin içinde bulunduğu ortamı nasıl algılayacağını, o ortamda bilincini nasıl organize edeceğini belirleyen en önemli etkendir. Kişinin niyeti, motivasyonu onun bilincinin, algılamasının yapısını oluşturur.[4] Bir işi yapmaya karar verip onun nasıl yapılabileceği ile ilgili düşünme ve araştırma, o işin yapılma anındaki muvaffakiyeti mutlaka etkileyecektir.
Davranışı düşünce ve niyetten ayırmak mümkün değildir. Her şey, kullanan kişinin niyetine göre anlam kazanır. İnsan, his ve davranışlarını kendi tercih ve istekleriyle belirler. Buna harici engelleme ve baskılar pek etki edemez. İnsan kendi hedef ve hislerini kendi belirler, istek ve ön referanslarını kendi oluşturur ve bu noktada harici tesirlere pek itibar etmez.[5]
Niyet, kalbin hayra meyletmesidir. Kalbin bir şeye meyletmesinin yolu, onun sebeplerini elde etmeye bağlıdır.[6] Kalp, aklın bilmediği bir mantığa sahiptir.[7] İsabetli ve yerinde davranışlar sergileyebilmek için muhatabın niyetini tahmin etme, anlama ve ona göre tavır belirleme doğru iletişim için önemli bir durumdur. İnsanın ahlâkî değeri, yaptığı iyi işlerle alakalı olduğu gibi niyetle de ilgilidir. Nitekim hadis-i şerifte “Allah sizin suret, şekil ve mallarınıza değil, kalplerinize ve niyetlerinize bakar”[8] denilmiştir. Çünkü niyet, gösterişi olmayan ama önemli sayılan kalple ilgili eylemlerden biridir.
İnsan davranışı, daima bir amaç, hedef ve ihtiyaçlarla ilgilidir.[9] Hedef ve ihtiyaçlar birbirinden ayrılmaz ve davranışı meydana getirmede önemli rol oynarlar. Her insan için seçilecek en değerli şey, kendisi için başarması olası en yüksek düzeydir.[10] Kişinin hedefleri ve toplumdaki rolü, ona muhtevalı bir düşünme imkanı, şahsi misyonunu ve hedeflerini organize bir şekilde belirleme ve gerçekleştirme imkanı verir.[11] Böylelikle insan kendi yeteneklerinin boyutlarını kavrayabilirse, varabileceği hedefleri daha iyi belirler.[12]
Kişi kendi hedeflerini, duygularını ve isteklerini kendisi şekillendirir, buna harici baskılar pek fazla etki edemez. İnsanlar genellikle, kendi içlerinden gelen etkilerle davranışlarda bulunur; bir şeyi doğru, mantıklı, ahlâkî veya insanî bulduğu için yaparlar. Yani insanı yapacağı şeye yönelten niyet ve kararıdır.[13] Bu anlamda kişiyi, davranışlarının gayeleri çerçevesinde incelemek ilmî bakımdan mümkündür. Bunu yaparken kişinin davranışını, diğer etki eden unsurlardan tamamen bağımsız olarak ele alıp değerlendirmek uygun olmaz. Çünkü insan niyet ve maksadını, diğer kişilerin davranışlarına yansıtarak çözümlemeler yapma eğiliminde olabilir. Dolayısıyla kişinin bir davranışını; kültür, anlayış, yaklaşım, ortam gibi diğer seviyelerdeki veriler olmaksızın yorumlayıp anlamlandırmaya çalışmak isabetli olmayabilir.[14]
Zaten hadiste de yapılan işlerin niyetlere göre olduğu belirtilmektedir. Bir kimsenin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan da ancak odur”[15] buyrularak tutum ve davranışların, mutlaka iyi niyet ve doğru bilgiye dayandırılması istenmektedir. Yerine göre mü’minin niyeti, eylemlerinden daha hayırlı olabilir. Niyetin bu şekilde sevaba değer görülmesi, kesin bir irade ve karara dayanmasındandır. Nitekim İslâm ahlâkçılarının ve mutasavvıfların hâdis-i nefs veya hâtır adını verdikleri psikolojik eğilimler, iradî olmadıklarından kesin niyet sayılmaz, dolayısıyla günah veya sevap konusu olan davranışlardan kabul edilmez.[16]
İlâhî bazda da niyet ve davranış arasında ciddi bir ilişki vardır. Bir davranışta kişinin hedef ve gayesi ne ise, tutum ve davranışı da Allah katında ona göre anlam kazanır. Ancak insanlar arası münasebet ve hukuk açısından durum farklı olabilir. Aynı zamanda niyet, insânî bir hareketi ibâdet şekline sokmakta ve gerekli değişimi yapmaktadır.[17] Mesela namaz için niyetin farz kılınması belli hareketlere farklı bir anlam kazandırmaktadır.
[1] Bkz. Güngör, Ahlâk Psikolojisi ve Sosyal Ahlâk, s. 33.
[2] Morris, Gerçek Başarı, s. 48.
[3] Mengüşoğlu, İnsan Felsefesi, s. 97.
[4] Bkz. Cüceloğlu, Savaşçı, s. 64-75.
[5] Wolf DeVoon, A Modern Theory of Value and Virtue, http://zolatımes. com/v3.15/51 solutıon.htm,07.06.1999, s. 3.
[6] Çamdibi, Din Eğitiminin Temel Meseleleri, s. 22.
[7] Wilcox, Sufizm ve Psikoloji, s. 10.
[8] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.2, s. 285, 539.
[9] Kresh, Sosyal Psikoloji, s. 35.
[10] Morris, Gerçek Başarı, s. 56.
[11] Covey, The Seven Habits , s. 139.
[12] Celâl Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları, İstanbul, 1995, s. 469.
[13] Jaspers, Felsefeye Giriş, s. 79.
[14] Kresh, Sosyal Psikoloji, s. 38, 40.
[15] Buhârî, Sahih, Bedu’l-Vahy, 1; İman, 41; Nikah, 5, Talak, 11; Müslim, Sahih, İmaret, 45; Tirmizî, Sünen, Fedailü’l-Cihad, 16; Neseî, Taharet, 59.
[16] Süleyman Uludağ, “Amel” TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1991, c.3, s. 14.
[17] Covey, The Seven Habits , s. 192.