Sorumluluk bilinci, dünyada hatasız yaşamak için gerekli bir tutumdur.
Sorumluluk, kişinin üzerine aldığı her şeyden hesap vermeye hazır olması demektir. Sorumluluk almış insan, hesap verir; kendi bilincinin, gücünün ve kendi eyleminin sınırları içinde olaya sahip çıkar. Sorumluluk bilinci, kişinin olgunlaşma sürecinde, nerede olduğunun en iyi göstergesidir. İnsan, bir şeyi yapmaya karar verdi mi, sonuna kadar gitmeli; ama yaptığı şeyden sorumluluk almalıdır. Bir insanın, kararlarının sorumluluğunu kabul etmesi demek, o kararlar uğruna ölmeye hazır olması demektir.[1] Ölüm bilincine sahip insan, yaptığı her şeyin hesabını verme şuuruyla yaşamalıdır.
Her türlü sorumluluk ve ahlâkî yükümlülüğün temeli, insandaki, bilgi, akıl ve iman kabiliyetidir. İnsana irade ve seçme hürriyeti verilmiş, “insan Peygamber” ve “kitap”larla, iyi ile kötü, doğru ile yanlış da gösterilmiş olunca, onun yaptıklarından sorumlu olması kadar tabiî bir şey olamaz. Dolayısıyla, insanın her işine, sorumluluk duygusu yön vermelidir. Sorumluluk insanın ne yapacağını belirlediği gibi, yaptığının iyi ve kötü sonuçlarına katlanmasını da zorunlu kılar.
Gerçekleri kabul, bilinçli yaşamanın; bilinçli hayat da, kişisel bütünlüğün gereğidir. Bütün kötülük, yanlışlık ve geriliklerin kaynağı, gerçeğe karşı duyarsızlık ve saygısızlıktır. Gerçeğe saygı, kişisel bütünlüğün temelidir. Bilinip anlaşılan gerçeğe, kişi şartsız saygılı olmalıdır. Hakikatlere saygısı olmayan insanın, kişisel bütünlük içinde kalması mümkün değildir.
Kişinin hakkaniyet içinde davranıp davranmadığını ancak, dejenere olmamış beyin, kalp ve vicdan bilebilir. Çünkü kaçılamayacak en büyük otoritelerden biri, kişinin bizzat kendi vicdanıdır. Kişisel bütünlüğe eremeyen insan, çelişkiler içinde kendisini sürekli zehirliyor demektir. “Haksızlığa sapıp bütün insanlık seni takip edeceğine, adaletle hareket edip tek başına kalsan daha iyi!” Adalete riayet etmeyenlerin önder olması ve eşit olmayan insanların eşitmiş gibi muamele görmesi, aslında büyük haksızlıktır!
Sorumluluk bilinci içinde davranan ve hesap vermeye hazır olan insanın; ‘o şunu dedi, bu şunu yaptı’ gibi şeylerle harcayacak zamanı yoktur. Çünkü sorumluluk ferdidir; eğer kişi, başkalarının yaptığından vazgeçiremiyorsa: “Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız sizedir; siz benim yaptığımdan sorumlu değilsiniz, ben de sizin yaptığınızdan sorumlu değilim”[2] diyerek işine bakar.
İnsanın her işine, sorumluluk duygusu yön vermelidir. Sorumluluk, insanın ne yapacağını belirlediği gibi, yaptığının iyi ve kötü sonuçlarına katlanmasını da zorunlu kılar. Bu anlayış ve yaklaşım, insanı insan kılan birinci özelliktir.[3] Kişi, kendini ve sorumluluklarını hesaba katmalıdır. Mesuliyet duygusu, verilen sözlere riayeti gerektirir. İnsan kendi sözüne değer verip gereğini yapmazsa, başkası, ne o söze, ne de sahibine değer verir. Sözünde durmak insana, “zaman yönetimi”ni de öğretir. Sözünü tutan insan, işinden, okumasından, istirahatından zamanında ayrılmasını bilir.[4]
İnsan, kendinden sorumlu olduğu gibi, ailesi ve kontrolü altındakilerden de sorumludur. “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.”[5] Sorumluluk ve ölüm bilincine sahip olarak “verimli bir hayat” yaşayabilenler her iki âlemde huzura kavuşabilirler.