YEDİKITA’NIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

İnsanlar, dünyada yedi kıta üzerinde yaşamaktadır. Âdem (a.s.) ile başlayan insanlığın serüveni çok farklı merhalelerden geçerek bu güne gelmiştir. Her devrin farklı özelliklerini, tarih ve kültür eserleri nakletmektedir. Günümüzde, dünyanın herhangi bir yerindeki hadise, bir şekilde dünyanın diğer tarafındakileri de tesir altına almaktadır.

Huzursuzluk ve keşmekeş içindeki dünyaya, huzur ve barışı getirecek olan ancak inançtır. Ancak bu mükemmel inancın, selamet ve esenliğini iyi temsil etme de, gonun mensuplarının vazifesidir. Bilindiği üzere, Osmanlı döneminde, üç kıtada sulh ve kardeşlik hüküm sürmekteydi. Artık hedef, en az yedi kıtadır.

İletişim çağında, bütün insanlığa gönderilen İslam dininin mesajının, yedi kıtaya ulaştırılması söz konusudur. Buna bütün insanlığın ihtiyacı vardır. Çünkü din, Allah’ın kullarına rahmetinin bir tecellisidir. Rahman ve Rahîm sıfatları, buna da işaret eder.

Bilinmelidir ki; Allah kulları için kolaylık diler ve dinde hiçbir zorluk yoktur. “Allah sizin için kolaylık diler, zorluk murad etmez” (Bakara, 2/185). Bu hususa temas eden diğer bir âyet-i kerimede meâlen şöyle buyrulmaktadır: “Allah yolunda, hakkını vererek cihad ve gayret edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; atanız İbrahim’in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur’an’da) size «Müslümanlar» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!” (Hac, 22/78).

Âyet-i kerimede açıkça ifade edildiği üzere, İslâm dininin getirdiği hiçbir hüküm insanlığa yük ve sıkıntı değildir. Aksine insanlık aradığı huzur ve mutluluğu, ancak ilâhî sistemde bulabilir. Ayrıca, sanıldığının aksine, Allah tarafından vazifelendirilen bütün peygamberlerin tebliğ ettiği dinin ortak adı “İslâm“dır.

Ne yarattığını gayet iyi bilen Allah (c.c.), kullarının ne ile huzur ve mutluluğa ulaşacağını bildiği için, Peygamberler ve kitaplar ile rehberliğini devam ettirmektedir. “(Her şeyi) yaratan Allah nasıl olur da (her şeyi) bilmez? Evet, yalnız O, (hikmetinde) erişilmez bir derinlik sahibidir, her şeyden haberdar olandır!” (Mülk, 67/14). Dolayısı ile Allah yarattıklarının, ne ile huzur ve mutluluğa ereceğini de gayet iyi bilir. Bu sebeple insanlığın mutlu olabilmesi için dîn-i ilahiyi göndermiştir.

Dünyanın birçok yerinde, son yıllarda ciddi problemler yaşanıyor. Ama bu sıkıntıların arasında, hizmet açılımları da var. Artık maddenin insanlığa huzur ve mutluluk getirmeyeceğini insanlar anlamalıdır. Asıl huzur, insanın özünden ve manevi değerlerinden kaynaklanır. İnsanlığa huzuru, madde veya sömürü değil, hizmet ve terakkî sağlayacaktır.

Allah’a ve O’nun hükümlerine teslim olan, kurtulabilir. Allah’tan uzak kalan evinden kaçan çocuğa benzer. Dış hayatın tehlikeleri, insanlığı huzursuzluğa sürüklemektedir. Ezanımız, namaza ve kurtuluşa çağırırken, insanımızın nelerin peşinden gittiğini takdirinize bırakıyorum…

Fıtrî ve dînî doğrular ile cihanşümul doğrular çelişmez. Kur’ân-ı Kerîm’de Peygamber gönderilmeyen bir topluluğa azap edilmeyeceği bildirilmektedir. “Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz” (İsrâ, 17/15). Bu âyet-i kerime, her topluluğa bir şekilde ilahî mesajın ulaştığını bildirmektedir. 124 bin veya 224 bin Peygamberin geldiğini bildiren bir hadis-i şerif de bu durumu teyit etmektedir. Her toplumun içindeki bazı temel değerler, bize “akıl için yol birdir” sözünü hatırlatır. Fakat iyiliklerin, kim ve ne adına yapıldığı, ona ruh ve mana katar.

Bütün bu ilahi rehberliğe rağmen insanlık; nefis, şeytan ve şeytanlaşmış insanların kandırmasıyla, hak ve hakikatten uzaklaşma riskiyle her daim karşı karşıyadır. Dinler Tarihi, bunu göstermektedir. Ancak Allah-ü teâlâ hiçbir devirde kullarını ihmal etmemiş, bozulmaları, yeni kitap, Peygamber (s.a.v.) ve Peygamber varisi müceddit âlimler ile düzeltmiş, yenilemiş ve hidayet çizgisini devam ettirmiştir.

Kendisi için sevdiğini, kardeşi için de istemek dini ve cihanşümul bir değerdir. Bu değerin son temsilcisi Hz. Muhammed (s.a.v.) de bütün insanlığa gönderilmiş bir müjdeci ve uyarıcıdır. “Ey Muhammed! Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilip anlamazlar” (Sebe‘, 34/28). Bu “müjdeleyici ve uyarıcı” vazifesi, günümüz Müslümanlarının vazifesi olarak devam etmektedir. Ancak üzülerek söylemek gerekirse, dünya çapında bakıldığında, İslâm’ın izzet ve şerefini yansıtma noktasında Müslümanların durumu pek de iç açıcı değildir.

Bu ilâhî gerçeklerin yaşanması ve ihtiyaca uygun şekilde takdim edilmesi, günümüz Müslümanlarının vazifesidir. İnsanî ve ictimaî terakkî, huzur arayışındakilere en güzel reçete olacaktır. “Yedikıta”, iletişim çağında, hak ve hakikate susamış gönüllere bir hidayet ışığı olacaktır. Daralan, bunalan gönüller, ilâhî hakikatler ile buluştukça huzura erecektir. Çünkü kalpler ancak Allah’ı anarak huzura erişir. Nitekim âyet-i kerimede rabbimiz; “Onlar ki, inanmışlar ve Allah’ı anmakla kalpleri huzur dolup, tatmin olmuştur; çünkü bilin ki, kalpler gerçekten de ancak Allah’ı anarak huzura erişir” (Ra’d, 13/28). İşte hakiki huzur ve mutluluğun reçetesini ilâhî rehberimiz Kur’an-ı Kerîm bu şekilde beyan ediyor. Ne mutlu bu reçeteye uygun yaşayabilenlere…

Şartlarına uygun davranıldığında yeryüzüne salih kulların vâris olacağı beyan edilmiştir. “Şu kesindir ki Biz Zikir’den(Tevrat’tan) sonra Zebur’da da: “Dünyaya salih kullarım varis olacaklar. Dünya onlara kalacak” diye yazmışızdır” (Enbiyâ, 21/105). Önemli olan o salihler kervanına katılabilmektir…

İlâhî kitaplar, hep aynı gerçeği ifade etmişlerdir. Zaten bir sonraki ilâhî kitap, tahrif edilenleri düzeltme ve ihtiyaca uygun açılımlar yapmak üzere gönderilmiştir. Bundan dolayı Müslümanlar, Allah’tan gelen bütün kitaplara ve Peygamberlere inanırlar. Bu inanç ve değer zenginliğini, insanlığa ulaştırma noktasında hedef, yedi kıtadır.

Medya ve iletişim vasıtaları, doğru ve etkin kullanıldığında dünya insanlığına ulaşmak artık çok kolaydır. Bu vazifeyi sağlıklı ve ihtiyaca uygun olarak yerine getirebilecek “şimşekleri havada yakalayacak kadrolar” gerekmektedir. Bu ciddi vazifede, hepimiz üzerimize düşeni yapmak durumundayız.

İslâm’ın izzet ve şerefini, günümüz insanlığına takdim edebilecek bir bilince sahip olabilmek hepimizin vazifesidir. İşte “YEDİKITA” bu anlayış, şuur ve yaklaşımla bir müjdeleyici ve uyarıcıolarak, yayın hayatını ve sizleri her ay selamlamaya devam edecektir… Söz ve davranış uyumuna dikkatle, ihlâs ve samimiyetle gayretlerimizin “ameli meşkûr” olmasını diliyorum.

Bir yanıt yazın