İnsan, hareketli ve seyahat eden bir varlıktır. Yakın uzak birçok yolculuk hayatımızın bir parçasını oluşturur.
Kim, ne için, nereye seyahat ediyorsa ona göre farklı bir mana, değer veya hüzün dolu olur, bu hareketlilik…
En değerli yolculuk, ilim uğruna yapılanlardır. Hadislerin tedvini/derlenip kayda geçilmesi esnasında er-rıhle lil hadis bunların en önemlilerindendir.
Bütün âlimlerin hayatında gurbet ve dolayısıyla sıladan ayıran yolculuklar vardır. Olgunluk, gelişim ve kemalat, bazı zorluklara katlanmakla mümkün olabilmektedir.
Ailenin maişet ve geçimi için yapılan yolculuklar da bir o kadar değerlidir.
Yolculuk yapılan vasıtaya göre de seyahatler tasnif edilebilir. Deniz yolu ile yapılan aylar süren yolculuklar, mürettebat ve saihler için farklı bir dünya oluşturur.
Hava yolculuğu bulutların üzerine çıkılırsa, kalkış ve iniş havalimanının farklı atmosferiyle kişiyi kapsar. Cam kenarı ve havanın açık olduğu zamanlarda, yeryüzünü takip ederek yapılan hava yolculuğu, insanların ne küçük şeyler uğruna birbirlerini kırdıklarıyla ilgili tefekküre vesile olur.
Tren yolculuğu, çok bakir ve el değmemiş coğrafya ve tabiat harikalarını görmeye vesile olur.
Kara yoluyla yapılan seyahatler en kalıcı ve farklı tecrübelere vesile olabilmektedir. Bu da otobüs, grup veya özel araçla yapılanlar şeklinde değerlendirilebilir.
Çok eski zamanlardaki binek ve hatta yaya olarak gerçekleştirilen yolculuklar, meşakkat ve duygu yoğunluğunun derinleştiği nice hatıraları barındırabilmektedir.
Varılan hedef ve karşılaşılan kabul, imkan ve imkansızlıklar da seyahatlere farklı bir mana kazandırmaktadır.
Âşıkın maşuka veya gurbettekinin sılaya doğru çıktığı yolun heyecanı çok daha başka olur.
Hepsinden önemlisi, hayat yolculuğunu ilahi rızaya yönelik olarak gerçekleştirebilmektir. Tasavvuftaki seyr-i sülûk, bunun en üst seviyede gerçekleşmesine yöneliktir.