Dr. Abdurrahman Daş
F.Üni. İlahiyat Fakültesi
abdurrahmandas@gmail.com
İnsanoğlunun ömrü yıllarla ifade edilse de sonuçta sayılı günlerden meydana gelmektedir. Yakınımızdaki eş dost ve akrabalarımızdan niceleri sessizce aramızdan ayrılıp, ebedi dünyaya göç ettiler. Hal böyle iken günün birinde hiç beklemediğimiz bir anda sıranın kendimize geldiğini anlarız. Fakat bunu düşünmeye dahi vakit ayıramıyoruz!.
Bize bahşedilen ömrümüzü meşguliyetle, telaşla, oyalanmakla geçirdiğimiz gibi, daha dün diyeceğimiz kadar kısa bir sürenin geçtiğini sanıyoruz. Hey hât!, Vah vah! Demek ki benim de fani ömrüm sona yaklaştı.
Acaba Bana verilen bu ömür nimetinin hakkını verebildim mi? Yaptıklarımın hesabını verebilecek kadar yüzüm ak, içim huzurlu ve güven içerisinde olan kişiler arasında olabilir miyim? Daha bunun gibi binlerce soruyu kendisine yöneltip, aklını başına almalı, kendine sahip çıkmalıdır. Asli vazifemizi, dünyaya geliş gayemizi asla unutmadan.
İnsan, bu dünyaya boşuna gönderilmemiştir. Nitekim akıl sahiplerine hitap eden Kur’an-ı Kerim: “İnsan, kendisinin başıboş bırakıldığını mı sanır!” buyurmaktadır.. Elbette bu ilahî sorunun cevabı hayır! Olacaktır.
Her şeyi yaradan Yüce Allah(c.c.), diğer bütün canlı ve cansız varlıkları biz insanların emrine vermiş, bir nimet olarak onlardan yararlanmayı ve Allah’ın rızasına (hoşnutluğu) uygun bir şekilde yaşamayı, insanlara karşı her türlü ilişki ve muamelelerimizde kendi rızasına uygun davranmamızı istemektedir.
Akıllı insan daima hak’tan, doğrudan, iyilikten, güzellikten, kısacası insana yaraşır ve yakışır davranışlardan yana olur. O cephede yerini alır.
Akıllı ve vicdanlı insan hiçbir zaman zulümden, ahlaksızlıktan, haksızlıktan, kötülükten yana olmaz… Kişi bu kötü şeylerden yana oluyorsa, o kişinin mihenk ölçüsü bozulmuş, yolunu sapıtmış, basireti kapanmıştır. Çünkü Müslüman’ın imanı, dini esasları böyle bir şeye taraf olmasına ya da kötü fiilleri işlemesine hiçbir zaman müsaade etmez. Onu işleyen kim olursa olsun aslâ haklı görmez.Cenâb-ı Hâk(c.c.) “Ey kullarım, kesinlikle biliniz ki, ben zulmü kendime harâm ettim. Sizin aranızda da zulmü haram ettim…” Buyurmuştur.
Peygamberimiz (sav.):
“Mü’min, elinden ve dilenden başka insanların zarar görmediği(insanların kendisinden emin oldukları) kişidir.” Buyurmuşlardır.
Geçen günlerde bunun kötü bir örneğine şahit olduk: Güya bir dava! Uğruna canlı bomba olarak, kendi milletinden ve dindaşlarından olan kardeşlerinin kanına giren bir câninin yapmış olduğu eyleminden sonra cenazesine katılanlar, hatta cenaze namazını kılanlar oldu. Bu teröristin lehine, Türk devleti ve onun güvenlik güçleri aleyhine yürüyüşte bulundular, sokaklarda eşkiyalık yapıp, her şeyi yakıp-yıktılar.
Aman Allah’ım! Bu nasıl Müslümanlık anlayışıdır ki, böylesine bir caniye sahip çıkacak kadar kör olabiliyor. Günahsız ve masum insanların canına kıyan bu katile destek olabiliyor.
Peki din görevlisi! Kisvesi altında hizmet etmiş, bu hizmeti! Uzun süre görüp, emekli olmuş şarlatanlara ne demeli. Ben bunlar için sadece “sırtlarına kitap yüklenmiş eşşşekler” tabirini kullanıyorum. Başka bir ifade bu gibiler için uygun düşmez, aksi halde güzel kelimelere hakaret etmiş olurum. İşte yukarıda ölçüleri bozulmuş, haktan ve halktan uzaklaşmış kişilere örnek olacak olan bu gibi kimselerdir. Böyle bir sapıklık içerisinde olmak, insanlık adına yüzkarasıdır.
İstanbul’un Güngören semtindeki vahşice işlenen bombalı eylemi haklı gören, taraf olan veya içinde zerre kadar da olsa “iyi yaptılar” gibi sıcak bir his duyan vicdansızlar, ne kadar büyük bir hüsran içerisindedirler!.
O zalimler, henüz ana karnında olan günahsız kulun vekili Allah olduğunu unutmuşlardır. Yarın Ahrette o katledilen bebeğe “Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldün? diye sorulduğunda” yani (Ey Gögörende ya da başka yerlerde günahsız oldukları halde öldürülen bebekler! İnsanlar! Sizin suçunuz ne idi ki böyle vahşice PKK’lılar tarafından katledildiniz?)” diye sorulduğunda, acaba bu caniler ve onlara sevgi besleyen, destek veren yandaşları hangi cevabı verecekler? O teröristlere yardım eden ve sevgi besleyen kişiler o günde hangi bahaneyi ileri sürecekler! Unutulmamalı ki “Zalimi seven de zalimdir”. Çünkü Peygamber Efendimiz (Sav.): “Kişi sevdiği ile beraber öldükten sonra haşrolunacaktır” buyurmuşlardır.
Allah’ım sen kimseyi vicdan ve merhametten yoksun, Allah korkusu ve sevgisinden mahrum bırakma! Bizi hak ve hakikat yolundan ayırma ya Rabbi! Âmin.
NOT: Bu yazı son hain saldırılardan önce kaleme alınmıştı. Dolayısıyla Aktütün Karakoluna yapılan hain saldırıyı lanetliyor, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Yüce Allah’tan, Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetenlere veya her kademede sorumluluğu olan kimler ise, onlara da ileriyi görmeleri için basiret vermesini niyaz ediyorum…