İki kavram arasında sıkışan hayatı yaşıyor, yaşamaya çalışıyoruz. Manasını tam fark etmeden sarf edilen kelimeler gibi geçiyor günlerimiz. Değerini bilmeden tükettiğimiz nefes misali… Sahi neydi şu iki kelimenin anlamı; ZENGİNLİK ve FAKİRLİK. Zengin bir ailede mi yetiştik yoksa yoksul bir ailede miydik? Galiba yoksulduk çünkü bizim renkli çiçeklerle dolu panomuz ve özlemle baktığımız müzayededen alınan manzaralı çerçeveler, sevdiğimiz insanların pahalı tablolu resimleri duvarlarımızda yoktu.
Çiçeğimiz pencere kenarındaki kırık saksıda sevgiyle sulanır, manzara annemin güneşin doğuşuyla araladığı pencereden seyredilirdi. Sevdiğimiz insanlara odanın baş köşesinde yer verilirdi. Ve yoksulduk; tatil günleri ve bayramlarda tatile, denize değil akrabalarımızı ziyarete gider, misafirlikte Rus veya Amerikan servisi yapılmaz, çay ikram edilirdi.
Şimdiki lükse bakınca asil zenginliğin yoksulluk dediğimiz günleri yaşamanın olduğunu görüyorum. Demek ki bazı kelimeler ve manaları değer kaybediyor ve dönüşüm geçiriyor. Yitirilmiş varlığa değil de kazanılmış yoksulluğa kavuşmamız temennisiyle.
Derya ÖZDEĞER